Sizin En Hayırlınız Kur'ân-ı
Öğrenen ve Öğreteninizdir. (Hadis)
Kur'an-ı Kerim

Geri Dön

Kıyame Suresi okunuşu ve anlamı (Kıyâme Sûresî)

لَا أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ (١)

﴾1﴿

Diyanet: Kıyamet gününe yemin ederim. ﴾1﴿

Diyanet Vakfı: Kıyamet gününe yemin ederim. ﴾1﴿

E. Hamdi Yazır: Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe. ﴾1﴿

وَلَا أُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ (٢)

﴾2﴿

Diyanet: (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz). ﴾2﴿

Diyanet Vakfı: Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz). ﴾2﴿

E. Hamdi Yazır: Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse. ﴾2﴿

أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُ (٣)

﴾3﴿

Diyanet: İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır? ﴾3﴿

Diyanet Vakfı: İnsan, kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanır? ﴾3﴿

E. Hamdi Yazır: İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? ﴾3﴿

بَلَى قَادِرِينَ عَلَى أَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ (٤)

﴾4﴿

Diyanet: Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter. ﴾4﴿

Diyanet Vakfı: Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. ﴾4﴿

E. Hamdi Yazır: Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. ﴾4﴿

بَلْ يُرِيدُ الْإِنْسَانُ لِيَفْجُرَ أَمَامَهُ (٥)

﴾5﴿

Diyanet: Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister. ﴾5﴿

Diyanet Vakfı: Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak ister. ﴾5﴿

E. Hamdi Yazır: Fakat insan günahı devam ettirmek ister. ﴾5﴿

يَسْأَلُ أَيَّانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ (٦)

﴾6﴿

Diyanet: "O kıyamet günü ne zaman?" diye sorar. ﴾6﴿

Diyanet Vakfı: "Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar. ﴾6﴿

E. Hamdi Yazır: O kıyamet günü ne zaman? diye sorar. ﴾6﴿

فَإِذَا بَرِقَ الْبَصَرُ (٧)

﴾7﴿

Diyanet: Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir. ﴾7﴿

Diyanet Vakfı: İşte, göz kamaştığı, ﴾7﴿

E. Hamdi Yazır: Ne zaman ki o göz şimşek çakar, ﴾7﴿

وَخَسَفَ الْقَمَرُ (٨)

﴾8﴿

Diyanet: Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir. ﴾8﴿

Diyanet Vakfı: Ay tutulduğu, ﴾8﴿

E. Hamdi Yazır: Ay tutulur, ﴾8﴿

وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ (٩)

﴾9﴿

Diyanet: Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir. ﴾9﴿

Diyanet Vakfı: Güneşle ay biraraya getirildiği zaman! ﴾9﴿

E. Hamdi Yazır: Güneş ve ay toplanır, ﴾9﴿

يَقُولُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ أَيْنَ الْمَفَرُّ (١٠)

﴾10﴿

Diyanet: Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir. ﴾10﴿

Diyanet Vakfı: O gün insan, "Kaçacak yer neresi!" diyecektir. ﴾10﴿

E. Hamdi Yazır: İşte o gün insan, "kaçacak yer neresi?" der. ﴾10﴿

كَلَّا لَا وَزَرَ (١١)

﴾11﴿

Diyanet: Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur. ﴾11﴿

Diyanet Vakfı: Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur! ﴾11﴿

E. Hamdi Yazır: Hayır, hayır, yok bir siper. ﴾11﴿

إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ (١٢)

﴾12﴿

Diyanet: O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. ﴾12﴿

Diyanet Vakfı: O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. ﴾12﴿

E. Hamdi Yazır: O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur. ﴾12﴿

يُنَبَّأُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ (١٣)

﴾13﴿

Diyanet: O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir. ﴾13﴿

Diyanet Vakfı: O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. ﴾13﴿

E. Hamdi Yazır: O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. ﴾13﴿

بَلِ الْإِنْسَانُ عَلَى نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ (١٤)

﴾14﴿

Diyanet: Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir. ﴾14﴿

Diyanet Vakfı: Artık insan, kendi kendinin şahididir. ﴾14﴿

E. Hamdi Yazır: Doğrusu insan kendi nefsini görür, ﴾14﴿

وَلَوْ أَلْقَى مَعَاذِيرَهُ (١٥)

﴾15﴿

Diyanet: Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir. ﴾15﴿

Diyanet Vakfı: İsterse özürlerini sayıp döksün. ﴾15﴿

E. Hamdi Yazır: Bir takım özürler ortaya atsa da. ﴾15﴿

لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ (١٦)

﴾16﴿

Diyanet: (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. ﴾16﴿

Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. ﴾16﴿

E. Hamdi Yazır: Onu hemen okumak için dilini depretme. ﴾16﴿

إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ (١٧)

﴾17﴿

Diyanet: Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir. ﴾17﴿

Diyanet Vakfı: Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. ﴾17﴿

E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir. ﴾17﴿

فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ (١٨)

﴾18﴿

Diyanet: O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy. ﴾18﴿

Diyanet Vakfı: O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. ﴾18﴿

E. Hamdi Yazır: O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. ﴾18﴿

ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ (١٩)

﴾19﴿

Diyanet: Sonra onu açıklamak da bize aittir. ﴾19﴿

Diyanet Vakfı: Sonra şüphen olmasınki, onu açıklamak da bize aittir. ﴾19﴿

E. Hamdi Yazır: Sonra onu açıklamak da bize aittir. ﴾19﴿

كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ (٢٠)

﴾20﴿

Diyanet: Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. ﴾20﴿

Diyanet Vakfı: Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyorsunuz da, ﴾20﴿

E. Hamdi Yazır: Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da ﴾20﴿

وَتَذَرُونَ الْآخِرَةَ (٢١)

﴾21﴿

Diyanet: Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. ﴾21﴿

Diyanet Vakfı: Ahireti bırakıyorsunuz. ﴾21﴿

E. Hamdi Yazır: Ahireti bırakıyorsunuz. ﴾21﴿

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ (٢٢)

﴾22﴿

Diyanet: O gün birtakım yüzler aydındır. ﴾22﴿

Diyanet Vakfı: Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. ﴾22﴿

E. Hamdi Yazır: Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar. ﴾22﴿

إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ (٢٣)

﴾23﴿

Diyanet: Rablerine bakarlar. ﴾23﴿

Diyanet Vakfı: Rablerine bakacaklardır (O'nu göreceklerdir). ﴾23﴿

E. Hamdi Yazır: Rabbine bakar. ﴾23﴿

وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌ (٢٤)

﴾24﴿

Diyanet: O gün birtakım yüzler de asıktır. ﴾24﴿

Diyanet Vakfı: Yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır; ﴾24﴿

E. Hamdi Yazır: Yüzler de var ki o gün asıktır. ﴾24﴿

تَظُنُّ أَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌ (٢٥)

﴾25﴿

Diyanet: Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar. ﴾25﴿

Diyanet Vakfı: Kendilerinin, bel kemiklerini kıran bir felâkete uğratılacağını sezeceklerdir. ﴾25﴿

E. Hamdi Yazır: Anlar ki kendisine belkıran (bel kemiklerini kıran belalı bir iş) yapılır. ﴾25﴿

كَلَّا إِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَ (٢٦)

﴾26﴿

Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾26﴿

Diyanet Vakfı: Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır, ﴾26﴿

E. Hamdi Yazır: Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır, ﴾26﴿

وَقِيلَ مَنْ رَاقٍ (٢٧)

﴾27﴿

Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾27﴿

Diyanet Vakfı: "Tedavi edebilecek kimdir?" denir. ﴾27﴿

E. Hamdi Yazır: "Tedavi edebilecek kimdir?" denilir. ﴾27﴿

وَظَنَّ أَنَّهُ الْفِرَاقُ (٢٨)

﴾28﴿

Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾28﴿

Diyanet Vakfı: (Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar. ﴾28﴿

E. Hamdi Yazır: Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar. ﴾28﴿

وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ (٢٩)

﴾29﴿

Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾29﴿

Diyanet Vakfı: Ve bacak bacağa dolaşır. ﴾29﴿

E. Hamdi Yazır: Bacak bacağa dolaşır.. ﴾29﴿

إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ (٣٠)

﴾30﴿

Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾30﴿

Diyanet Vakfı: İşte o gün sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur. ﴾30﴿

E. Hamdi Yazır: İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir. ﴾30﴿

فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى (٣١)

﴾31﴿

Diyanet: O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı. ﴾31﴿

Diyanet Vakfı: İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı. ﴾31﴿

E. Hamdi Yazır: Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı. ﴾31﴿

وَلَكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّى (٣٢)

﴾32﴿

Diyanet: Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti. ﴾32﴿

Diyanet Vakfı: Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti. ﴾32﴿

E. Hamdi Yazır: Fakat yalanladı ve döndü. ﴾32﴿

ثُمَّ ذَهَبَ إِلَى أَهْلِهِ يَتَمَطَّى (٣٣)

﴾33﴿

Diyanet: Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti. ﴾33﴿

Diyanet Vakfı: Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti. ﴾33﴿

E. Hamdi Yazır: Sonra da çalım sata sata ailesine gitti. ﴾33﴿

أَوْلَى لَكَ فَأَوْلَى (٣٤)

﴾34﴿

Diyanet: "Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!" denecektir. ﴾34﴿

Diyanet Vakfı: Lâyıktır (o azap) sana, lâyık! ﴾34﴿

E. Hamdi Yazır: Gerektir o bela sana, gerek. ﴾34﴿

ثُمَّ أَوْلَى لَكَ فَأَوْلَى (٣٥)

﴾35﴿

Diyanet: "Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!" denecektir. ﴾35﴿

Diyanet Vakfı: Evet, lâyıktır sana (o azap) lâyık! ﴾35﴿

E. Hamdi Yazır: Evet, gerektir o bela sana gerek. ﴾35﴿

أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى (٣٦)

﴾36﴿

Diyanet: İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder. ﴾36﴿

Diyanet Vakfı: İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır! ﴾36﴿

E. Hamdi Yazır: İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? ﴾36﴿

أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنَى (٣٧)

﴾37﴿

Diyanet: O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi? ﴾37﴿

Diyanet Vakfı: O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi? ﴾37﴿

E. Hamdi Yazır: O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi? ﴾37﴿

ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّى (٣٨)

﴾38﴿

Diyanet: Sonra bu, bir "alaka" oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi. ﴾38﴿

Diyanet Vakfı: Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti. ﴾38﴿

E. Hamdi Yazır: Sonra bir aleka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi. ﴾38﴿

فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى (٣٩)

﴾39﴿

Diyanet: Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti. ﴾39﴿

Diyanet Vakfı: Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti. ﴾39﴿

E. Hamdi Yazır: Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti. ﴾39﴿

أَلَيْسَ ذَلِكَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَى (٤٠)

﴾40﴿

Diyanet: Şimdi, bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? ﴾40﴿

Diyanet Vakfı: Peki (bunları yapan) Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi? ﴾40﴿

E. Hamdi Yazır: Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? ﴾40﴿

İlginizi çekebilir


Hakkında

© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz (eski adıyla kuransitesi.com) kişisel blog sitesidir. Tüm Hakları Saklıdır.