لَا أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ (١)
﴾1﴿
Diyanet: Kıyamet gününe yemin ederim. ﴾1﴿
Diyanet Vakfı: Kıyamet gününe yemin ederim. ﴾1﴿
E. Hamdi Yazır: Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe. ﴾1﴿
وَلَا أُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ (٢)
﴾2﴿
Diyanet: (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz). ﴾2﴿
Diyanet Vakfı: Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz). ﴾2﴿
E. Hamdi Yazır: Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse. ﴾2﴿
أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُ (٣)
﴾3﴿
Diyanet: İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır? ﴾3﴿
Diyanet Vakfı: İnsan, kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanır? ﴾3﴿
E. Hamdi Yazır: İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? ﴾3﴿
بَلَى قَادِرِينَ عَلَى أَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ (٤)
﴾4﴿
Diyanet: Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter. ﴾4﴿
Diyanet Vakfı: Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. ﴾4﴿
E. Hamdi Yazır: Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. ﴾4﴿
بَلْ يُرِيدُ الْإِنْسَانُ لِيَفْجُرَ أَمَامَهُ (٥)
﴾5﴿
Diyanet: Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister. ﴾5﴿
Diyanet Vakfı: Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak ister. ﴾5﴿
E. Hamdi Yazır: Fakat insan günahı devam ettirmek ister. ﴾5﴿
يَسْأَلُ أَيَّانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ (٦)
﴾6﴿
Diyanet: "O kıyamet günü ne zaman?" diye sorar. ﴾6﴿
Diyanet Vakfı: "Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar. ﴾6﴿
E. Hamdi Yazır: O kıyamet günü ne zaman? diye sorar. ﴾6﴿
فَإِذَا بَرِقَ الْبَصَرُ (٧)
﴾7﴿
Diyanet: Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir. ﴾7﴿
Diyanet Vakfı: İşte, göz kamaştığı, ﴾7﴿
E. Hamdi Yazır: Ne zaman ki o göz şimşek çakar, ﴾7﴿
وَخَسَفَ الْقَمَرُ (٨)
﴾8﴿
Diyanet: Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir. ﴾8﴿
Diyanet Vakfı: Ay tutulduğu, ﴾8﴿
E. Hamdi Yazır: Ay tutulur, ﴾8﴿
وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ (٩)
﴾9﴿
Diyanet: Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir. ﴾9﴿
Diyanet Vakfı: Güneşle ay biraraya getirildiği zaman! ﴾9﴿
E. Hamdi Yazır: Güneş ve ay toplanır, ﴾9﴿
يَقُولُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ أَيْنَ الْمَفَرُّ (١٠)
﴾10﴿
Diyanet: Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir. ﴾10﴿
Diyanet Vakfı: O gün insan, "Kaçacak yer neresi!" diyecektir. ﴾10﴿
E. Hamdi Yazır: İşte o gün insan, "kaçacak yer neresi?" der. ﴾10﴿
كَلَّا لَا وَزَرَ (١١)
﴾11﴿
Diyanet: Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur. ﴾11﴿
Diyanet Vakfı: Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur! ﴾11﴿
E. Hamdi Yazır: Hayır, hayır, yok bir siper. ﴾11﴿
إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ (١٢)
﴾12﴿
Diyanet: O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. ﴾12﴿
Diyanet Vakfı: O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. ﴾12﴿
E. Hamdi Yazır: O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur. ﴾12﴿
يُنَبَّأُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ (١٣)
﴾13﴿
Diyanet: O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir. ﴾13﴿
Diyanet Vakfı: O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. ﴾13﴿
E. Hamdi Yazır: O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. ﴾13﴿
بَلِ الْإِنْسَانُ عَلَى نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ (١٤)
﴾14﴿
Diyanet: Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir. ﴾14﴿
Diyanet Vakfı: Artık insan, kendi kendinin şahididir. ﴾14﴿
E. Hamdi Yazır: Doğrusu insan kendi nefsini görür, ﴾14﴿
وَلَوْ أَلْقَى مَعَاذِيرَهُ (١٥)
﴾15﴿
Diyanet: Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir. ﴾15﴿
Diyanet Vakfı: İsterse özürlerini sayıp döksün. ﴾15﴿
E. Hamdi Yazır: Bir takım özürler ortaya atsa da. ﴾15﴿
لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ (١٦)
﴾16﴿
Diyanet: (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. ﴾16﴿
Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. ﴾16﴿
E. Hamdi Yazır: Onu hemen okumak için dilini depretme. ﴾16﴿
إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ (١٧)
﴾17﴿
Diyanet: Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir. ﴾17﴿
Diyanet Vakfı: Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. ﴾17﴿
E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir. ﴾17﴿
فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ (١٨)
﴾18﴿
Diyanet: O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy. ﴾18﴿
Diyanet Vakfı: O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. ﴾18﴿
E. Hamdi Yazır: O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. ﴾18﴿
ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ (١٩)
﴾19﴿
Diyanet: Sonra onu açıklamak da bize aittir. ﴾19﴿
Diyanet Vakfı: Sonra şüphen olmasınki, onu açıklamak da bize aittir. ﴾19﴿
E. Hamdi Yazır: Sonra onu açıklamak da bize aittir. ﴾19﴿
كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ (٢٠)
﴾20﴿
Diyanet: Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. ﴾20﴿
Diyanet Vakfı: Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyorsunuz da, ﴾20﴿
E. Hamdi Yazır: Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da ﴾20﴿
وَتَذَرُونَ الْآخِرَةَ (٢١)
﴾21﴿
Diyanet: Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. ﴾21﴿
Diyanet Vakfı: Ahireti bırakıyorsunuz. ﴾21﴿
E. Hamdi Yazır: Ahireti bırakıyorsunuz. ﴾21﴿
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ (٢٢)
﴾22﴿
Diyanet: O gün birtakım yüzler aydındır. ﴾22﴿
Diyanet Vakfı: Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. ﴾22﴿
E. Hamdi Yazır: Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar. ﴾22﴿
إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ (٢٣)
﴾23﴿
Diyanet: Rablerine bakarlar. ﴾23﴿
Diyanet Vakfı: Rablerine bakacaklardır (O'nu göreceklerdir). ﴾23﴿
E. Hamdi Yazır: Rabbine bakar. ﴾23﴿
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌ (٢٤)
﴾24﴿
Diyanet: O gün birtakım yüzler de asıktır. ﴾24﴿
Diyanet Vakfı: Yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır; ﴾24﴿
E. Hamdi Yazır: Yüzler de var ki o gün asıktır. ﴾24﴿
تَظُنُّ أَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌ (٢٥)
﴾25﴿
Diyanet: Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar. ﴾25﴿
Diyanet Vakfı: Kendilerinin, bel kemiklerini kıran bir felâkete uğratılacağını sezeceklerdir. ﴾25﴿
E. Hamdi Yazır: Anlar ki kendisine belkıran (bel kemiklerini kıran belalı bir iş) yapılır. ﴾25﴿
كَلَّا إِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَ (٢٦)
﴾26﴿
Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾26﴿
Diyanet Vakfı: Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır, ﴾26﴿
E. Hamdi Yazır: Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır, ﴾26﴿
وَقِيلَ مَنْ رَاقٍ (٢٧)
﴾27﴿
Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾27﴿
Diyanet Vakfı: "Tedavi edebilecek kimdir?" denir. ﴾27﴿
E. Hamdi Yazır: "Tedavi edebilecek kimdir?" denilir. ﴾27﴿
وَظَنَّ أَنَّهُ الْفِرَاقُ (٢٨)
﴾28﴿
Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾28﴿
Diyanet Vakfı: (Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar. ﴾28﴿
E. Hamdi Yazır: Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar. ﴾28﴿
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ (٢٩)
﴾29﴿
Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾29﴿
Diyanet Vakfı: Ve bacak bacağa dolaşır. ﴾29﴿
E. Hamdi Yazır: Bacak bacağa dolaşır.. ﴾29﴿
إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ (٣٠)
﴾30﴿
Diyanet: Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. ﴾30﴿
Diyanet Vakfı: İşte o gün sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur. ﴾30﴿
E. Hamdi Yazır: İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir. ﴾30﴿
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى (٣١)
﴾31﴿
Diyanet: O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı. ﴾31﴿
Diyanet Vakfı: İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı. ﴾31﴿
E. Hamdi Yazır: Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı. ﴾31﴿
وَلَكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّى (٣٢)
﴾32﴿
Diyanet: Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti. ﴾32﴿
Diyanet Vakfı: Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti. ﴾32﴿
E. Hamdi Yazır: Fakat yalanladı ve döndü. ﴾32﴿
ثُمَّ ذَهَبَ إِلَى أَهْلِهِ يَتَمَطَّى (٣٣)
﴾33﴿
Diyanet: Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti. ﴾33﴿
Diyanet Vakfı: Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti. ﴾33﴿
E. Hamdi Yazır: Sonra da çalım sata sata ailesine gitti. ﴾33﴿
أَوْلَى لَكَ فَأَوْلَى (٣٤)
﴾34﴿
Diyanet: "Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!" denecektir. ﴾34﴿
Diyanet Vakfı: Lâyıktır (o azap) sana, lâyık! ﴾34﴿
E. Hamdi Yazır: Gerektir o bela sana, gerek. ﴾34﴿
ثُمَّ أَوْلَى لَكَ فَأَوْلَى (٣٥)
﴾35﴿
Diyanet: "Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!" denecektir. ﴾35﴿
Diyanet Vakfı: Evet, lâyıktır sana (o azap) lâyık! ﴾35﴿
E. Hamdi Yazır: Evet, gerektir o bela sana gerek. ﴾35﴿
أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى (٣٦)
﴾36﴿
Diyanet: İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder. ﴾36﴿
Diyanet Vakfı: İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır! ﴾36﴿
E. Hamdi Yazır: İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? ﴾36﴿
أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنَى (٣٧)
﴾37﴿
Diyanet: O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi? ﴾37﴿
Diyanet Vakfı: O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi? ﴾37﴿
E. Hamdi Yazır: O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi? ﴾37﴿
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّى (٣٨)
﴾38﴿
Diyanet: Sonra bu, bir "alaka" oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi. ﴾38﴿
Diyanet Vakfı: Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti. ﴾38﴿
E. Hamdi Yazır: Sonra bir aleka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi. ﴾38﴿
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى (٣٩)
﴾39﴿
Diyanet: Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti. ﴾39﴿
Diyanet Vakfı: Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti. ﴾39﴿
E. Hamdi Yazır: Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti. ﴾39﴿
أَلَيْسَ ذَلِكَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَى (٤٠)
﴾40﴿
Diyanet: Şimdi, bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? ﴾40﴿
Diyanet Vakfı: Peki (bunları yapan) Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi? ﴾40﴿
E. Hamdi Yazır: Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? ﴾40﴿
İlginizi çekebilir
© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz (eski adıyla kuransitesi.com) kişisel blog sitesidir. Tüm Hakları Saklıdır.