Sizin En Hayırlınız Kur'ân-ı
Öğrenen ve Öğreteninizdir. (Hadis)
Kur'an-ı Kerim

Yasin Suresi Oku

Yasin Suresi Oku Dinle

Yasin Suresi için özel hazırladığımız bu sayfamızdan Yasin Suresi Türkçe meal olarak okuyabilirsiniz.

Mekke döneminde inmiştir. 83 âyettir. Sûre, adını ilk âyeti oluşturan "Yâ-Sîn" harflerinden almıştır. 22. ve 23. cüzlerde yer almaktadır. Kelime sayısı 733 ve harf sayısı 3068’dir. Yasin Suresi, çok sayıda ismi olan surelerden birisidir. Allah kabul etsin.

Yasin Suresi Türkçe yazılış için tıklayın.

Yasin Suresi Anlamı (Meali):

  1. Yâ Sîn.
  2. (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki,
  3. Sen elbette (peygamber) gönderilenlerdensin.
  4. Dosdoğru bir yol üzeresin.
  5. Kur’an, mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.
  6. Ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için indirilmiştir.
  7. Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.
  8. Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.
  9. Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.
  10. Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
  11. Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.
  12. Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir.
  13. (Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.
  14. Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, "Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.
  15. Onlar şöyle dediler: "Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."
  16. (Elçiler ise) şöyle dediler: "Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor."
  17. "Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir."
  18. Dediler ki: "Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur."
  19. Elçiler de, "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz" dediler.
  20. Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun."
  21. "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir."
  22. "Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O’na döndürüleceksiniz."
  23. "O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar."
  24. "O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum."
  25. "Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!"
  26. (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine) Cennete gir" denilince. "Keşke, dedi, kavmim bilseydi!"
  27. Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını.
  28. Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.
  29. Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.
  30. Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.
  31. Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?
  32. Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır.
  33. Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.
  34. Orada nice hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik, içinden sular fışkırttık;
  35. Onun ürünlerinden ve kendi elleriyle ürettiklerinden yesinler diye. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
  36. Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.
  37. Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
  38. Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir.
  39. Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.
  40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
  41. Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.
  42. Biz, onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.
  43. Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar.
  44. Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.
  45. Onlara, "Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin" denildiğinde yüz çevirirler.
  46. Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.
  47. Onlara, "Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın" denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, "Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz" derler.
  48. "Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?" diyorlar.
  49. Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.
  50. Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.
  51. Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.
  52. Şöyle derler: "Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler."
  53. Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.
  54. O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.
  55. Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.
  56. Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.
  57. Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.
  58. Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak (kendilerine) "Selâm" (vardır).
  59. (Allah, şöyle der:) "Ey suçlular! Ayrılın bu gün!"
  60. "Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
  61. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?"
  62. "Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?"
  63. "İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir."
  64. "İnkâr ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!"
  65. O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.
  66. Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu hâlde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?!
  67. Yine eğer dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi.
  68. Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?
  69. Biz, o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
  70. (Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik.
  71. Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.
  72. Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.
  73. Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
  74. Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler.
  75. Onlar, ilâhlar için (hizmete) hazır asker oldukları hâlde, ilâhlar onlara yardım edemezler.
  76. (Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.
  77. İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.
  78. Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: "Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?"
  79. De ki: "Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir."
  80. O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.
  81. Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.
  82. Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.
  83. Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı yücedir! Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.

Ayetel Kürsi Dinle

Yasin Suresi

Arapça, Türkçe ve meal şeklinde hazırladığımız Ayetel Kürsi videomuz ve yine Arapça, Türkçe ve meal şeklinde hazırladığımız Yasin Suresi videolarımızı Youtube kanalımızdan izleyebilirsiniz.

Yasin Suresi tefsiri

Yasin Suresi 1. ayet: Tâhâ sûresinin ilk âyetinde oldu?u gibi buradaki iki harfin mahiyeti ve anlam? hususunda da müfessirler aras?nda iki e?ilim bulunmaktad?r. Bir anlay??a göre bunlar, baz? sûrelerin ba??nda yer alan ve ayr? ayr? okundu?u için “hurûf-? mukattaa” diye adland?r?lan harflerdendir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/1). Di?er e?ilime göre ise “yâsîn” ayr? iki harf de?il, anlam? olan bir kelimedir. Bu e?ilim içinde kuvvetli bulunan görü?e göre bu kelime Arapça’n?n baz? lehçelerinde “ey ki?i, ey insan” anlam?na gelmektedir; burada kendisine hitap edilen ki?i ise Hz. Muhammed’dir. Hatta Saîd b. Cübeyr’den, bunun Resûlullah’?n isimlerinden biri oldu?u da rivayet edilmi?tir (?bn At?yye, IV, 445). Bu kelimenin Allah’?n isimlerinden biri olup burada o isme yemin edildi?i, söze ba?lama ifadesi ve Kur’an’?n isimlerinden oldu?u görü?leri de vard?r (Taberî, XXII, 148-149).

Yasin Suresi 2-5. ayet: Araplar’da yalan yere yemin etmenin dünyan?n harab?na yol açacak kadar a??r bir kötülük oldu?una inan?l?rd?. Resûl-i Ekrem de bir hadisinde bu anlay??? teyit etmi?tir. ??te bu âyetlerde Hz. Muhammed’in gerçek bir peygamber oldu?u bir yemine ba?l? olarak ifade edilmektedir; üzerine yemin edilen ise muhataplar?nca kendileri taraf?ndan bir benzerinin ortaya konamayaca?? anla??lm?? bulunan e?siz mûcize Kur’ân-? Kerîm’dir (Râzî, XXVI, 41). “Hikmet dolu” diye çevrilen 2. âyetteki hakîm kelimesi, “muhkem, sa?lam; ö?ütleri, buyruk ve yasaklar? yerli yerince olan” ?eklinde de anla??lm??t?r (?bn At?yye, IV, 446).

Yasin Suresi 6. ayet: Genellikle müfessirler, “atalar? uyar?lmam??” ifadesiyle, Hz. Muhammed’in ilk muhatap kitlesi olan Kurey? ve çevresindekilere yak?n zamanlarda bir peygamber gönderilmemi? oldu?una i?aret edildi?i kanaatindedirler (bu konuda ayr?ca bk. Secde 32/3; Sebe’ 34/44; Fât?r 35/24). Meâlde esas al?nan bu mâna burada geçen “mâ” kelimesinin olumsuzluk edat? say?lmas?na göredir. Bu kelimenin mahiyeti ve cümledeki rolü konusundaki farkl? kanaatlere göre âyetin ayn? k?sm?na “atalar? uyar?lm??” veya “atalar?n?n uyar?ld??? ?eyle” anlam? da verilebilir. Bu takdirde geçmi? devirlerdeki bütün insanlar kastedilmi? olur (Taberî, XXII, 150; ?bn At?yye, IV, 446). Yine bu yakla??ma göre cümlenin devam? ile uyumu aç?s?ndan meâlin “Atalar? uyar?lm?? ama kendileri gaflet içinde bulunan bir toplumu uyaras?n diye” ?eklinde olmas? gerekir (Zemah?erî, III, 280).

Yasin Suresi 7. ayet: Tefsirlerde genellikle, gerçekle?ece?i belirtilen “söz”den maksad?n Hûd sûresinin 119. âyeti ile Secde sûresinin 13. âyetinde geçen Allah Teâlâ’n?n “Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir k?sm?yla dolduraca??m” ?eklindeki yemin ifadesi oldu?u belirtilir (meselâ Zemah?erî, III, 280; ba?ka yorumlar için bk. Râzî, XXVI, 43-44).

Yasin Suresi 8-10. ayet: ?lk âyette inkârda direnenlerin durumuna ait temsilî bir anlat?ma yer verilmi?tir. Bunun inkârc?lar?n âhiretteki halleriyle ilgili bir ifade oldu?u da ileri sürülmü?tür. Fakat müteakip âyette gözlerine perde indirildi?inin ve art?k görmediklerinin belirtilmesi bu yorumu zay?flatmaktad?r, zira k?yamet günü inkârc?lar kendi durumlar?n?n ne kadar kötü oldu?unu çok iyi göreceklerdir (?bn At?yye, IV, 446-447; inkârc?lar?n âhirette kör olmalar?n?n ne anlama geldi?i konusunda bk. ?srâ 17/72, 97; Tâhâ 20/124-125).
8 ve 9. âyetlerdeki tasvir için yap?lan izahlar? ?öyle özetlemek mümkündür: Pek çok aç?k kan?ta ra?men inatla inkârc?l?klar?n? sürdürenler öyle iç ve d?? etkenler, öyle psikolojik ve sosyolojik ?artlar ve al??kanl?klarla ku?at?lm??lard?r ki, boyunlar?na çenelerine kadar dayanan boyunduruklar geçirilmi? gibidirler; kafalar? yukar? kalk?k, gözleri a?a??ya kaym??t?r; hangi yöne dönseler hidayet ?????na uzakt?rlar; böbürlendikleri ve nefislerine tutsak olduklar? için Fuss?let sûresinin 53. âyetinde sözü edilen delilleri, gerek kendilerini çevreleyen d?? âlemdeki gerekse ruhî ve biyolojik yap?lar?ndaki kan?tlar? art?k göremezler. Boyunlar?na halkalar geçirildi?inin belirtilmesi, insan?n f?trat?na yerle?tirilen cebrî bir durumdan de?il, onlar?n kendi i?ledikleri suçtan ötürü gördükleri bir kar??l?ktan söz edildi?ini gösterir; zira bunlar birer cezaland?rma arac?d?r, ceza ise suçun kar??l???d?r (ba?ka aç?klamalarla birlikte bk. Râzî, XXVI, 44-46; Elmal?l?, VI, 4010). Baz? müfessirlere göre 8. âyette, inkârc?lar?n bu tutumlar?n?n onlar? sahip olduklar? imkânlardan ba?kalar?n? yararland?rmaktan ve Allah yolunda harcama yapmaktan da al?koydu?una i?aret edilmektedir (Taberî, XXII, 151; ?evkânî, IV, 413).
Halkalar?n çenelere kadar dayand??? belirtilirken kullan?lan “onlar” zamiri baz? müfessirlere göre daha sonra gelen “eller” anlam?ndaki kelimenin yerini tutmakta ve burada ellerin boyuna ba?lanm?? halinden söz edilmektedir (Taberî’nin farkl? bir k?raatle destekledi?i bu yorumun ayr?nt?s? için bk. XXII, 150-151; Zemah?erî’nin bu yoruma yöneltti?i ele?tiri için bk. III, 280-281). 10. âyette, Hz. Peygamber’in inkârc?l?kta direnenleri iman dairesine sokmakla yükümlü olmad???na, bu gibilerin kendi tercihlerinin sonucuna katlanmak zorunda kalacaklar?na i?aret edilmektedir (bu konuda ayr?ca bk. Bakara 2/6-7).

Yasin Suresi 11. ayet: Buradaki “ancak” kayd?, belirtilenler d???ndakilerin uyar? kapsam?nda olmad?klar? anlam?nda de?il, uyar?n?n sadece onlara yarar sa?layaca??n? belirtmek içindir (?bn At?yye, IV, 448). Müfessirler aras?nda, bu âyette geçen “zikir” kelimesiyle Kur’ân-? Kerîm’in kastedildi?i kanaati hâkimdir. Bunu Kur’an’daki âyetler veya insan?n f?trat?n? tamamlayan aç?k kan?tlar ?eklinde yorumlayanlar da olmu?tur (Râzî, XXVI, 47).

Yasin Suresi 12. ayet: Mü?riklerin a??r bask?lar? alt?nda büyük s?k?nt?lar çeken Hz. Peygamber ve müminler için teselli ve moral kayna?? özelli?i ta??yan bu âyet kümesi, yüce Allah’?n e?siz kudret ve ilmine, ölüleri diriltmeye kadir olan?n da, herkesin yap?p ettiklerini bilenin de yaln?z O oldu?una özel bir vurgu yap?larak bitirilmektedir. Baz? ilk dönem müfessirleri bu âyetteki “ölüleri diriltme” ifadesinden maksad?n ?irkten ç?kar?p imana eri?tirmek oldu?unu belirtmi?lerdir (Zemah?erî, III, 281).
Bir taraftan ki?inin bütün yap?p ettiklerinin kayda geçirildi?inin, di?er taraftan da olup bitecek her ?eyin zaten Allah Teâlâ’n?n ezelî ilminde mâlûm oldu?unun belirtilmesinden ?öyle bir anlam ç?kar?labilir: ?nsan?n bütün eylemlerinin kayda geçirilmesine yüce Allah’?n ihtiyac? yoktur; bu, insan?n bu bilgiyi her zaman göz önünde bulundurup dünya hayat?ndaki varl???n? anlamland?rabilmesi ve her ad?m?n? varl?k sebebine uygun bir bilinç içinde atmas? içindir. Bu sayede insan soyut bir ahlâkî görev telakkisiyle ba? ba?a kalmam?? olur; ya?anan hayat gibi canl?, her an?n? ku?atan ve her davran???na yön veren somut bir tasavvurdan güç al?r. Yine bu inanç ki?iye, insan?n metafizik âlemle ili?kisinin s?rf Tanr?’ya yalvar?lan ve belirli dinî vecîbelerin ifa edildi?i zaman dilimlerine hapsedilemeyece?i ?uurunu kazand?r?r, fizik âlemde olup bitenlerle fizik ötesi gerçekler aras?ndaki s?k? ba?? kavramas?n? kolayla?t?r?r.
Tefsirlerde âyetin “gelecek için yapt?klar? her ?ey ve b?rakt?klar? her iz” ?eklinde tercüme edilen k?sm? aç?klan?rken, bir yandan iyi olsun kötü olsun insanlar?n bütün i?lediklerinin tesbit edildi?i belirtilir; di?er yandan da ki?inin öbür dünyada kar??s?na ç?kacak amel defterinin ölümle kapanmad???, yararl? bir bilgiyi ö?retme veya kaleme alma, bir imkân?n? vakfedip kal?c? hay?r yapma, insanlar?n faydalanacaklar? hizmet binas?, cami, misafirhane, köprü vb. iyi eserler b?rakman?n yahut baz? zalim yöneticilerin yapt??? gibi insanlar?n eziyet çekmesine, zarara girmesine veya Allah yolundan sapmas?na sebep olacak usuller ihdas etmek suretiyle geride kötü izler b?rakman?n –bu iz ve eserler varl???n? korudu?u sürece– insan?n sorumluluk hanesine olumlu veya olumsuz puanlar halinde kaydedildi?i üzerinde durulur (Zemah?erî, III, 281; ?evkânî, IV, 414). Bu bak?mdan âyeti “ölmeden yap?p tükettikleri, bitirdikleri ile izi ve eseri devam eden bütün i?lerini (amellerini) ...” ?eklinde çevirmek de mümkündür. Hz. Peygamber’in ?u meâldeki hadisi insanlar?n yarar? devam etti?i sürece sevab? da yenilenen hay?r faaliyetlerine yo?un biçimde yönelmelerinde ve özellikle vak?f kurumunun geli?mesinde çok etkili olmu?tur: “?nsan öldükten sonra amel (defteri) kapan?r; yaln?z ?u üç ?eyin sevab? devam eder: Sadaka-i câriye, yarar? sürekli olan ilim ve ölenin ard?ndan dua eden hay?rl? evlât” (Müslim, “Vasiyet”, 14; Tirmizî, “Ahkâm”, 36). Fakat bu hadiste amel defterinin kapanmas? sevaplar?n yaz?lmas? aç?s?ndand?r. Birçok müfessirin konumuz olan âyetin yorumu s?ras?nda belirtti?i üzere, ba?kalar?n?n kötülük i?lemesine sebebiyet verecek kötü bir yol açanlar da bu âyetin kapsam?ndad?rlar ve etkileri öldükten sonra devam eden bu kötülüklerden ötürü veballeri de artmaktad?r. Nitekim Peygamber efendimiz ?u hadisinde ba?kalar?n? etkileyecek ç???r açman?n iki ?eklini de ayr? ayr? ifade etmi?tir: “Kim iyi bir uygulamaya öncülük ederse, kendisine hem o davran???n hem de k?yamete kadar onu örnek alan kimselerin sevab? verilir. Yine kim kötü bir uygulamaya öncülük ederse, kendisine hem o davran???n hem de k?yamete kadar onu örnek alan kimselerin günah? yüklenir” (Müslim, “?lim”, 15, “Zekât”, 44, 69; Müsned, IV, 362).
“Ana kitap” diye çevrilen imâm kelimesi, “delil niteli?i ta??yan, kendisine uyulan kitap”, “levh-i mahfûz” ve “amel defterleri” gibi mânalarla aç?klanm??t?r (?bn At?yye, IV, 448). Yüce Allah’?n kendi ilmini sözlükte “öncü, kendisine uyulan” anlamlar?na gelen bu kelimeyle nitelemesi, rabbânî irade ve kudretin ili?kili oldu?u her ?eyin ona uygun biçimde cereyan etti?ini belirtmek içindir (?bn Â?ûr, XXII, 357; bu hususun insan?n mesuliyeti ile ili?kisi hakk?nda bk. Fât?r 35/11; irade ve kader konusunda bilgi için bk. Bakara 2/7; Enfâl 8/17-23).
Ensardan Selemeo?ullar?’n?n yerlerini yurtlar?n? terkedip Mescid-i Nebevî çevresine yerle?mek istemeleri üzerine Resûlullah bunu uygun görmemi? ve onlara “Kendi bulundu?unuz yerde de yapt?klar?n?z?n izleri kayda geçirilir” buyurmu?tu. Baz?lar? bu olay? delil göstererek bu âyetin Medine’de indi?ini ileri sürmü?lerdir. Halbuki Hz. Peygamber’in bu âyetteki ifadeyi Medine’de geçen olayda kullanm?? olmas? onun Medine’de indi?ini göstermez (?bn At?yye, IV, 445, 448).

Yasin Suresi 13-32. ayetler: Kendilerine üç peygamber birden gönderilmesine ra?men inkârc?l?kta direnen, üstelik onlara iman eden ki?iyi horlayan –hatta muhtemelen onu hunharca öldüren–, bu yüzden de feci bir ilâhî cezaya çarpt?r?lan bir belde halk?n?n durumu, Hz. Muhammed’in peygamberli?ini reddetmekte ?srar eden ve ona inananlar? a??r bask?lara mâruz b?rakan ve kendisini de öldürmeyi dü?ünen Mekke mü?riklerinin gözleri önüne bir ibret levhas? olarak konmaktad?r. “?ehir halk?” ?eklinde tercüme edilen ashâbü’l-karye tamlamas?nda nerenin kastedildi?i kesin olarak bilinmedi?i için bu tamlama dinî eserlerde oran?n ahalisini ifade eden bir terim haline gelmi?tir. “?nsanlar?n topland??? yer” mânas?na gelen karye kelimesi, daha çok köy ve kasaba gibi küçük yerle?im merkezleri için kullan?l?r; fakat Kur’an’da Mekke ve Kudüs gibi ?ehirler için de kullan?lmaktad?r. 20. âyetteki “?ehrin öbür ucundan” ifadesi burada sözü edilen yerle?im yerinin de ?ehir büyüklü?ünde oldu?unu dü?ündürmektedir. Halk?n iki elçiyi dinlememesi üzerine bir üçüncüsü gönderilmi?, 14-19. âyetlerde özetlenen diyalogdan anla??ld??? üzere ?ehir halk?, hakaret ve tehditlerle dolu bir üslûp kullanarak inkârc?l?kta direneceklerini aç?kça ifade etmi?lerdir. Bu tutumun elçilere kar?? bir eyleme dönü?mesinden endi?e etti?i anla??lan ve onlara inanan bir müminin ikna edici sözlerle onlar? elçilere tâbi olmaya ça??rmas? da fayda etmemi?, âyetin ifade ak???ndan anla??ld???na göre o da ?ehir halk?nca öldürülmü?tür.
Kur’ân-? Kerîm’de ve sahih hadislerde burada sözü edilen ?ehrin neresi, ahalisinin ve gönderilen elçilerin kimler oldu?una dair bilgi bulunmamaktad?r. Tefsirlerde söz konusu yerle?im merkezinin Antakya ve gönderilen elçilerin ise Hz. Îsâ’n?n havârileri oldu?u belirtilir; buna göre karye halk? da Romal?lar olmaktad?r. Fakat 14. âyette elçilerin Allah taraf?ndan gönderildi?i ifade edildi?ine göre bunlar?n Hz. Îsâ taraf?ndan yollanan havâriler ?eklinde anla??lmas? isabetli olmaz. Kald? ki Yeni Ahid’de Antakya’ya gitti?i belirtilen Barnabas, Petrus ve Paul’ün oraya gidi?leri Îsâ’n?n semaya urûcundan sonra olmu?tur yani bunlar onun taraf?ndan da gönderilmi? de?ildirler. Öte yandan havâriler Antakya’da herhangi bir direni?le kar??la?mam??, bu yerin halk? Hz. Îsâ’ya inanmakta gecikmemi? ve ?ehir bir müddet sonra H?ristiyanl???n belli ba?l? merkezlerinden biri olmu?tur (bk. Resullerin ??leri, 11/19-26, 14/8-28, 15/22, 35-36. Elçilerin isimleri, Allah taraf?ndan m? Hz. Îsâ taraf?ndan m? gönderildikleri ve kar??la?t?klar? muamele hususunda müfessirlerin verdikleri bilgiler birbirini tutmamaktad?r, meselâ kr?. Taberî, XXII, 156; Râzî, XXVI, 54; ?bn At?yye de zikredilen bu bilgiler sa?l?kl? olmad??? için kendisinin ihtisar yolunu tuttu?unu belirtir, IV, 450). Müfessirlere göre elçilerin tebli?ini kabul edip onlara uyulmas?n? tavsiye eden mümin ki?inin ad? Habîb b. Mûsâ, Habîb b. ?srâil veya Habîb b. Mer‘î’dir. Ba?ka mesleklerden de söz edilmekle beraber daha çok marangoz (neccâr) oldu?u belirtildi?inden bu ki?i ?slâmî kaynaklarda Habîb en-Neccâr diye an?l?r.
Hatta ?bn Â?ûr 1078 y?l?nda me?r?k hatt?yla istinsah edilmi? bir mushaf gördü?ünü ve burada Yâsîn sûresine, “Habîb en-Neccâr sûresi” ba?l???n?n konmu? oldu?unu yazmaktad?r (XXII, 341). Baz? eserlerde Habîb’in günlük kazanc?n?n yar?s?n? ailesine ay?r?p di?er yar?s?n? hay?r yolunda harcad???, cüzzam hastal???na yakaland??? için ?ehirden uzak bir yerde oturup ibadetle me?gul oldu?u, sözde mâbudlar?n ah?ap heykellerini yapan bir dülger iken elçilerin mûcizelerini görünce hidayet buldu?u, halk? da iman etmeye ça??r?nca ta?lanarak, linç edilerek veya h?zarla kesilerek öldürüldü?ü, bir keramet olarak kesilmi? ba??n? eline al?p dola?t??? gibi rivayetler yer al?r. Antakya yöresi halk?, çok ziyaret edilen ve ona ait oldu?u san?lan bir kabrin bulundu?u Silpius da??na onun ad?n? vermi?lerdir. Yeni Ahid’de (bk. Resullerin ??leri, 11/28, 21/10) sözü edilen Agabus’un Habîb en-Neccâr oldu?u ileri sürülmü?se de bunu ispat eden bir delil bulunmamaktad?r. K?ssan?n amac?, ilâhî mesaja kulak t?kamakta ?srar eden ve Allah’?n elçilerine kar?? ba?naz bir tutum sergileyenlerin âk?betleri hakk?nda bir örnek vermek, bir taraftan Hz. Muhammed’in peygamberli?ini inkâr edenlere güçlü bir uyar? yaparken di?er yandan da ona tâbi olanlar?n mâneviyat?n? yükseltmektir. Elmal?l?, 14. âyetin “bir üçüncüyle destekledik” ?eklinde tercüme edilen k?sm?n? aç?klarken ?öyle bir yorum yapar: As?l hedef temsil oldu?undan, bunun bu surette ifade buyurulmas? risâlet-i Muhammediyye’nin ?an ve izzetini temsilde sarih denecek kadar bir i?aretle göstermek içindir. Yani ikinin bir üçüncü ile takviyesi Mûsâ ve Îsâ aleyhisselâm?n, sonunda risâlet-i Muhammediyye ile ta‘ziz ve takviyesini temsil ediyor. Önce Mûsâ ve Îsâ’y? göndermi?tik, bunlar? tekzip ettiler, sonra da Muhammed aleyhisselâm ile bunlara izzet ve kuvvet verdik denilmi? gibi oluyor (VI, 4016). Muhammed Esed’in yorumu da bir yönüyle bu yorumla kesi?mektedir; ancak o bu k?ssan?n tamamen temsilî oldu?u; “?ehir”in üç büyük dinin içinden ç?kt??? kültürel çevreyi, “üç peygamber”in Hz. Mûsâ, Hz. Îsâ ve Hz. Muhammed’i, “iman eden ki?i”nin de her dinde bulunan inanm?? az?nl??? simgeledi?i kanaatindedir (II, 898-899. Bu konuda bilgi için bk. Taberî, XXII, 155-162, XXIII, 1-4; Abdullah Aydemir, “Ashâbü’l-Karye”, D?A, III, 468-469; Ömer Faruk Harman, “Ashâb-? Karye”, ?FAV Ans., I, 166-167; “Habîbünneccâr”, ?A, V/1, 9-10; Süleyman Ate?, “Habîb en-Neccâr, D?A, XIV, 373-374; elçiler ile ?ehir halk? aras?nda geçen diyalogda ve mümin ki?inin ça?r?s?nda yer alan ifadelerin mâna incelikleri hakk?nda özellikle bk. Râzî, XXVI, 50-65).
19. âyette geçen ve lafzan “Ku?unuz sizinle beraberdir” demek olan cümle Arap dilinde meâlde oldu?u gibi, “U?ursuzlu?unuz kendinizdendir” ?eklinde deyimsel bir anlam kazanm??t?r (izah? için bk. A‘râf 7/131; ?bn At?yye, IV, 450). 20. âyetin “?ehrin öbür ucundan bir adam” diye çevrilen k?sm?yla, o memleketteki insanlar?n ileri gelenlerinden biri mânas? da kastedilmi? olabilir (Elmal?l?, VI, 4017). 25. âyetteki hitab?n peygamberlere yönelik oldu?u kabul edilirse mâna ?öyle olur: “?imdi beni duyun da ?ahit olun, yar?n âhirette O’nun huzurunda tan?kl?k edin.” ?ayet kendi toplumuna hitap olarak dü?ünülürse, “Ey kavmim Gelin beni dinleyin de o elçilere uyun” ?eklinde anla??lmal?d?r. Bunu, gelecekteki insanlar da dahil olmak üzere duyma yetene?i olan herkese bu olaydan ibret al?nmas? için yap?lm?? bir ça?r? olarak da dü?ünmek mümkündür (Elmal?l?, VI, 4019). 26. âyette yer alan “Cennete gir” anlam?ndaki cümle genellikle iman etti?ini aç?klayan ki?iye verilmi? ilâhî bir müjde olarak yorumlanm??, bunun hemen iman?n? aç?klamas? veya ?ehit edilmesi üzerine söylenmi? olabilece?i üzerinde durulmu?tur (bk. Zemah?erî, III, 284; Râzî, XXVI, 60). 29. âyetteki “deh?et verici ses” anlam?na gelen sayha kelimesi “tek” anlam?na gelen vâhide s?fat? ile nitelenmi?tir. Buna göre âyetin ilk cümlesinin lafzî kar??l??? “(Cezalar?) tek bir korkunç sesten ibaretti” ?eklinde olur. Fakat burada sesin sonuna kadar ayn? ?ekilde devam etme özelli?ine i?aret bulundu?u için (?bn Â?ûr, XXIII, 6), bu cümle “(Cezalar?) korkunç bir sesten ibaretti” ?eklinde tercüme edilmi?tir. Korkunç sesin mahiyeti hakk?nda burada bir aç?klama bulunmamakla beraber, Kur’an’?n haklar?nda ayn? kelimeyi kulland??? kavimlerle ilgili ba?ka ifadelerinden hareketle bu cezan?n y?ld?r?m çarpmas? ve deprem olabilece?i aç?klamalar? yap?lm??t?r; baz? müfessirler ise bunu Cebrâil’in ç?kard??? bir ses olarak yorumlam??lard?r. 30. âyetin ba??ndaki “Yaz?k o kullara” ?eklinde tercüme edilen ifadenin inkârc?lar?n ilâhî azab? gördükten sonra üç peygamberi kastederek ve f?rsat? kaç?rd?klar?n? anlatmak üzere söyledikleri bir söz oldu?u görü?ü esas al?n?rsa (bk. ?bn At?yye, IV, 452) buna “Ah O kullar nerede” gibi bir anlam vermek gerekir.

Yasin Suresi 33-36. ayetler: Yeryüzü sönmü? bir ate? halinde yani hayat ile tamamen z?t bir mahiyette iken ona can veren, bitkisel ve hayvanî organizmalarla onu diri k?lan ve oray? ya?an?r hale getirenin kim oldu?unu dü?ünmek bile yüce Allah’?n varl???n?, birli?ini ve e?siz kudretini kavramak için yetecek kan?tlar? gözlerimizin önüne serecektir (ayr?ca bk. Hac 22/5). Peygamberlerin ve onlar?n hakl?l???n? savunan mümin ki?inin yaln?z Allah’a kulluk etme ça?r?s? üzerinde hiç dü?ünmeksizin ba?naz bir tutum sergileyen toplum örne?ine de?inildikten sonra bu ve müteakip âyetlerde, her dönemde benzerleri bulunabilen bu tür insanlar?n gerçekleri görmeleri için evrende ve yak?n çevrelerinde olup bitenlere ibret gözüyle bakmalar?n?n yeterli olaca?? mesaj? verilmektedir. “Taneler” ?eklinde çevrilen 33. âyetteki hab kelimesi bir cins ismi olup miktar olarak az? da ço?u da kapsar; yayg?n anlam? “tah?l türünden taneler” olmakla beraber, genel olarak bütün bitkilerin tohumlar?n? ifade etmek için de kullan?l?r. Bir yoruma göre burada hayat?n ilk ba?lang?c?na dikkat çekilmekte yani ölü arza bitkisel hayattan ba?layan bir canl?l?k verilip ondan habbeler ç?kar?ld???, böyle tek hücrecikten ba?layan bu hayat?n insan hayat?na do?ru terbiye ve tekemmül ettirildi?i belirtilmektedir (bk. Elmal?l?, VI, 4024-4025; ayr?ca bk. En‘âm 6/95, 99).
Yaratma ile ilgili ba?ka baz? âyetler ?????nda burada, tabiattaki sürekli yenilenmenin ve insan?n temel g?dalar?n? olu?turan bitkisel ürünlerin meydana gelmesinin daima Allah Teâlâ’n?n irade ve kudretine, O’nun koydu?u yasalara ba?l? oldu?unu hat?rlatman?n amaçland??? da söylenebilir. Müfessirler bu kelimeyi daha çok tah?l anlam?yla aç?klam??lar ve hububat?n insan?n günlük ya?ant?s?ndaki önemine dikkat çekmi?lerdir (meselâ Zemah?erî, III, 285-286; Râzî, XXVI, 66, 67). 34. âyette geçen ve “içinden su kaynaklar? f??k?rtt?k” anlam? verilen cümledeki “hâ” zamiri arz?n veya bahçelerin yerini tutmaktad?r; dolay?s?yla cümlenin “Yerin içinden veya bahçelerin içinden su kaynaklar? f??k?rtt?k” ?eklinde anla??lmas? mümkündür (Elmal?l?, VI, 4027). 35. âyette “onun ürünlerinden” denirken “o” anlam?ndaki zamirin daha önce an?lan nimetlerin, f??k?rt?ld??? belirtilen suyun veya bahçelerin yerini tuttu?u dü?ünülebilir. Baz? müfessirlere göre bu zamirle Allah Teâlâ kastedilmi? olup burada “Allah’?n yaratt??? ürünlerden” mânas? vard?r. Râzî ise bu tamlamaya “kaynaklardan su ak?tman?n yararlar?ndan” mânas?n?n da verilebilece?i kanaatindedir (Zemah?erî, III, 286; ?bn At?yye, IV, 453; Râzî, XXVI, 67-68; ?evkânî, IV, 422). Yine ayn? âyetin “... onun ürünlerinden ve kendi elleriyle ürettiklerinden yesinler” diye çevrilen k?sm?nda geçen “mâ” kelimesi meâlde ilgi zamiri olarak de?erlendirilmi?tir. Buna göre ziraat, ticaret gibi yollarla elde edilen ürünler, ziraî mahsullerin el eme?i ile üretilenleri, yenmesi için pi?irme, de?i?ik i?lemlerden geçirme gibi emek isteyenleri kastedilmi? olur (Râzî, XXVI, 68). “Mâ” ilgi zamiri de?il olumsuzluk edat? kabul edildi?i takdirde bu k?sm?n meâli “–meydana getiren kendileri olmad??? halde– onun ürünlerinden yesinler” ?eklinde olur. Bu mânay? esas alan müfessirler bu ifadeyi ?öyle aç?klam??lard?r: Üretmek için çaba sarfedip katk? sa?lam?? olsalar bile bu ürünler onlar taraf?ndan yarat?lm?? de?ildir, Allah’?n bir ihsan?d?r, buna ra?men hâlâ ?ükretmezler mi? (?evkânî, IV, 422; ?ükür hakk?nda bk. ?brâhim 14/7).
36. âyette, kâinatta insan?n bildi?i ve bilmedi?i bütün çiftleri yüce Allah’?n yaratt??? belirtilerek her birinin payda??, e?i, benzeri, kar??t? olan bu çiftlerin hepsinin yarat?lm??l?k özelli?ine, dolay?s?yla bunlar? yaratan?n tek oldu?una dikkat çekilmektedir. ?nsanlar?n Kur’an’?n indi?i s?rada bilmedi?i birçok ?eyde de çift yarat?lma özelli?inin bulundu?u modern ara?t?rmalar taraf?ndan ortaya ç?kar?lm?? olup bu, ileride daha nice varl?k, olay ve kavram çiftlerinin ke?fedilebilece?inin i?aretidir. Paul Dirac adl? bilim adam?n?n atom parçac?klar?n?n da çift yarat?ld???n? yani elektron kar??s?nda pozitronun bulundu?unu tesbit edip, “parite kanunu”nu ke?fetmesi ve bu sayede Nobel ödülü kazanmas?, bu âyetteki anlam derinli?ine ???k tutucu bir geli?me olarak de?erlendirilebilir. Bu âyetin “sübhân” yani Allah’? yüceltme ve O’nun her türlü eksiklikten uzak oldu?unu belirten hayranl?k ifadesiyle ba?lamas?ndan hareketle, burada zikredilen nimetin öncekilerden de mühim oldu?u, dolay?s?yla insan hayat?nda izdivac?n önemi ve de?eri hakk?nda bir mâna inceli?i ta??d??? yorumu da yap?lm??t?r (Elmal?l?, VI, 4028). Burada topra??n bitirdiklerine özel yer verilmesi, bunlar?n gerek insanlar gerekse yine insan?n besin kaynaklar?ndan olan hayvanlar için hayatî bir önem ta??mas? ile izah edilebilir (?bn Â?ûr, XXIII, 17).

Yasin Suresi 37. ayet: Gündüzün geceden çekilip al?nmas? ile ilgili olarak âyette kullan?lan fiil hem “deriyi yüzmek” veya “kabu?u soymak” hem de “ç?karmak” anlamlar?na gelmektedir. Müfessirlerin ço?unlu?u âyetin devam?nda “Karanl?k içinde kal?verirler” cümlesinin yer ald???n? göz önüne alarak bu olay?n ürkütücü ve mahrumiyette b?rakma etkisine dikkat çekildi?i yorumunu yapm??lar; baz?lar? ise bu ifadeyle insanlara sa?lanan ayd?nl?k nimetine ve daha geni? bir bak??la yüce Allah’?n ölülere hayat verme kudretine i?aret edildi?ini belirtmi?lerdir (Zemah?erî, III, 286; Elmal?l?, VI, 4028-4029). Taberî bu ifadenin gecenin gündüze ve gündüzün geceye kat?lmas? hakk?ndaki âyete (bk. Âl-i ?mrân 3/27) göre yorumlanmas?n? uygun bulmaz (XXIII, 5, 36). Âyetin bu k?sm? için ?öyle bir aç?klama uygun olabilir: Gezegenimizde as?l olan karanl?k olup dönme sebebiyle dünyan?n güne?e bakan yüzü o konumunu de?i?tirince gündüz çekilip al?nm?? olmakta, as?l olan karanl?k devam etmektedir (36. âyette makro planda mekân deliliyle, burada da makro planda zaman deliliyle istidlâl edildi?ine dair felsefî ve kelâmî baz? izahlar için bk. Râzî, XXVI, 69-70).

Yasin Suresi 38-40. ayetler: Güne?, yerin ve güne? sisteminin di?er üyelerinin çevresinde doland?klar? y?ld?z?n ad? olup, güne? sistemi Samanyolu galaksisi içinde yer alan y?ld?z sistemlerinden biridir. Samanyolu da, say?s? milyarlarla ifade edilen galaksilerden (gökada) sadece birisidir. Astronomi alan?ndaki incelemeler güne?in hem parlakl?k hem büyüklük aç?s?ndan vasat, s?radan bir y?ld?z oldu?unu, fakat yere en yak?n y?ld?z olmas? sebebiyle di?er y?ld?zlardan daha büyük ve parlak göründü?ünü ortaya koymu?tur.
Güne?in önemi dünyam?z?n, etraf?nda doland??? bir gezegen olmas?ndan ve yeryüzündeki hayat?n sürdürülmesi için gerekli ?s? ve ?????n kayna??n? te?kil etmesinden ileri gelir. ?nsanlar?n ihtiyaç duydu?u besinler güne? enerjisi sayesinde olu?tu?u gibi do?al gaz, petrol, kömür gibi yak?tlar?n kayna?? da güne? enerjisidir. Atmosferdeki iklim olaylar?, rüzgâr ve ya???lar güne? enerjisiyle olu?ur; yerdeki suyun dolan?m? güne? enerjisiyle gerçekle?ir; ye?il bitkiler güne? enerjisiyle fotosentez yapar. Ay da dünyam?z?n yegâne tabii uydusu olup güne?ten ald??? ?????n çok az bir k?sm?n? dünyaya göndermekte, böylece –evrelerine göre farkl?l?k ta??makla beraber– geceleri aç?k havada yeryüzünü ayd?nlatmaktad?r. Yine güne? ve ay, vakitlerin hesaplanmas? ve takvim yap?lmas? konular?nda özel bir yere sahiptir (bu konuda bilgi için bk. Muammer Dizer, “Ay”, D?A, IV, 185-186). Özet olarak her ikisinin önemi dünya, dolay?s?yla insan ile ilgilerinden kaynaklanmaktad?r.
Bâriz biçimde göze hitap etmeleri ve insan hayat?ndaki önemlerinin bilinmesi sebebiyle güne? ve ay öteden beri insanlar?n ilgisini celbetmi?, hatta –tanr?la?t?rma düzeyine varacak kadar– dinî inançlar? etkilemi?tir (insanl?k tarihinde güne? kültü ve de?i?ik dinî ve kültürel çevrelerin kozmogonilerinde güne?in ve ay?n yeri hakk?nda bilgi için bk. Ahmet Güç, “Güne?”, D?A, XIV, 288-291; Mahmut Kaya, “Ay”, D?A, IV, 183; Hz. ?brâhim’in dahi evrenin yarat?c?s?n? ara?t?r?rken ay?n ve güne?in do?u?undan etkilenme tecrübesi ya?ad???na dair Kur’an’daki anlat?m için bk. En‘âm 6/75-78).
Yahudi gelene?ine göre güne?, mevsimlerin düzenlenmesi ve günün ayd?nlat?lmas? için Allah taraf?ndan yarat?l???n dördüncü gününde meydana getirilmi?tir (Tekvin, 1/14-19). Eski Ahid’deki ifadelerden erken yahudi dü?üncesinde güne?in sadece bir gök cismi olarak alg?land??? anla??lmaktad?r. Öte yandan Eski Ahid’de Filistin’deki güne? kültleri hakk?nda bilgi verilirken güne?e temas edilmekte ve yahudilere bu kült kesin olarak yasaklanmaktad?r; ancak, bu konuda baz? krallar?n de?i?ik tav?rlar? ile kar??la??lmakta, Hezekiel’in günlerinde (m.ö. VI. yüzy?l ba?lar?nda) dahi bu kültün yahudiler aras?nda sürdü?ü görülmektedir.
Yeni Ahid’de güne?le ilgili inançlar geleneksel yahudi görü?ü do?rultusundad?r. Güne? yaln?zca bir gök cismidir ve kutsall??? söz konusu de?ildir; bazan ölümü sembolize etmek için kullan?lm??t?r. Fakat Ortaça? ikonografisinde güne?in, Hz. Îsâ’n?n sembolü olarak kullan?ld??? görülür. Romanesk sanatta zamana hâkim olan Hz. Îsâ, zaman? belirleyen güne?le özde? tutulmu? ve bir güne? diski halinde tasvir edilmi?tir (Ahmet Güç, “Güne?”, D?A, XIV, 290).
?slâm öncesi Arap tarihiyle ilgili ara?t?rmalar, Araplar’?n –Arap Yar?madas?n?n muhtelif yerlerinde olmak üzere– güne?e tapm?? olduklar?n? ve bu durumun milât öncesine uzand???n? göstermektedir. Yine bu ara?t?rmalar Câhiliye dönemi dininin y?ld?zlara tapma temeline dayal? oldu?unu, bütün tanr? isimlerinin özde Ay (baba), Güne? (anne) ve bunlar?n k?zlar? Zühre’den (Venüs) meydana gelen semavî üçlüye ba?l? bulundu?unu ve Câhiliye Araplar? aras?nda güne? kültünün var oldu?unu ortaya koymaktad?r (bk. Cevâd Ali, el-Mufassal fî târîhi’l-Arab kable’l-?slâm, VI, 50-57). Dolay?s?yla, bu tesbit ile ?u anlamdaki âyetin örtü?tü?ü söylenebilir: “Gece ve gündüz, güne? ve ay O’nun i?aretlerindendir. E?er gerçekten Allah’a tap?yorsan?z güne?e de aya da secde etmeyin, onlar? yaratan Allah’a secde edin” (Fuss?let 41/37; Sebe halk?n?n güne?e secde ettikleri hakk?nda bk. Neml 27/24).
Kur’an güne? ve aya temas ederken, Allah’?n ilminin ku?at?c?l???na, bunlar?n O’nun kudretinin eseri oldu?una ve yüce yarat?c?n?n insanlara lutfetti?i nimet ve imkânlara dikkat çekmeyi hedeflemi?tir. Nitekim 38. âyetin son cümlesinde de bu yönde bir vurgu yer alm??t?r. Güne? ve ay?n evrendeki yeri, önemi ve hareketlerinden söz eden âyetlerin hepsinin –a??rl?kl? görü?e göre– Mekkî olu?u da bu konuya de?inilmesindeki as?l amac?n yanl?? inançlar?n tashihi ve Allah Teâlâ’ya kullukta mutlak teslimiyetin telkini oldu?unu göstermektedir (Kur’an’da ve hadislerde güne? ve ay hakk?nda yer alan aç?klamalara genel bir bak?? için bk. Celal Yeniçeri, “Güne?”, D?A, XIV, 291-292; Mahmut Kaya, “Ay”, D?A, IV, 182-183).
Kur’an’?n Allah kelâm? oldu?una ve evrendeki bütün varl?klar?n O’nun taraf?ndan yarat?ld???na inanan mümin, di?er konularda oldu?u gibi Kur’an’?n güne?, ay vb. konulardaki aç?klamalar?n? da üzerinde dü?ünülüp sonuçlar ç?kar?lacak hareket noktalar? olarak görür. Bu anlay?? birbirini besleyen iki yönlü bir geli?meyi beraberinde getirir: Bir yandan insanlar?n dü?ünce ufuklar? geni?ler, bu konular üzerinde yo?unla?may? özendiren bir ortam olu?ur; di?er yandan da bu yöneli?in harekete geçirdi?i gözlem, deney ve ara?t?rmalar ?????nda hem bunlar?n yarat?lmas?ndaki hikmetler hem âyetlerde bulunan onlara ili?kin aç?klamalardaki derin mânalar kavranmaya çal???l?r. Nitekim pozitif bilimlerle me?gul olan müslüman bilginler erken dönemlerden itibaren astronomi alan?nda –kendilerinden önceki bilgi birikiminden de yararlanarak– ilimler tarihi içinde seçkin bir yere sahip önemli çal??malar gerçekle?tirmi?lerdir (güne?le ilgili baz? örnekler için bk. Yavuz Unat, “Güne?”, D?A, XIV, 293; ayla ilgili baz? örnekler için bk. Muammer Dizer, “Ay”, D?A, IV, 183, 184, 185, 186). Din âlimleri de bu tesbit ve teorilerden yararlanarak güne? ve ay ile ilgili âyetler hakk?nda de?i?ik yorumlar yapmaya ba?lam??lard?r. Ancak bu yorumlar?n o dönemlerin imkân ve ?artlar? içinde ula??lan bilgi birikimine göre de?erlendirilmesi gerekti?i, onlar? günümüz ?artlar? ve imkânlar? içinde ula??lan sonuçlarla k?yaslaman?n do?ru olmayaca?? aç?kt?r. ?slâm dünyas?n?n fikir ve ilim hayat?nda ilk zamanlardakine göre önemli bir irtifa kayb?na u?ramas? ku?kusuz bu iki yönlü geli?meyi de oldukça zay?flatm??t?r. Fakat günümüzde çok ileri bir düzeye gelmi? olan astronomi, astrofizik ve güne? fizi?i gibi bilim dallar?n?n verileri, yak?n zamanlarda yeni bir ivme kazanm?? olan Kur’an ara?t?rmalar? aç?s?ndan da ayr? bir önem ta??makta ve i?aret edilen iki yönlü geli?menin yeniden canlanmas? ihtimalini güçlendirmektedir. Özellikle bu alanda çal??an ara?t?rmac?lar?n kâinat kitab?n?n ihti?am? kar??s?ndaki hayranl?klar?n? gizlemeyip onun arkas?ndaki kudrete dikkat çekmeleri, bunun da fikir ve ilim çevrelerini, dinî telakkilerin, otantikli?inde ku?ku bulunmayan kutsal bir metinle temellendirilmesi aray???na yönlendirmesi bu geli?melerin önemli i?aretlerindendir.
38. âyetin ilk cümlesinde geçen “müstakar” kelimesi mimli masdar, ism-i zaman veya ism-i mekân olabilir; ba??ndaki “lâm” harfi de birkaç mânada kullan?labilmektedir. Bu sebeple âyetin bu k?sm? için de?i?ik yorumlar yap?labilir. Bunlar? ?öyle özetlemek mümkündür: Güne?, a) Kendisi için belirlenmi? bir zamana (bu âlemdeki mevcut düzenin bozulmas?na yani duraca?? ana, k?yamet gününe) kadar, b) Kendine özgü istikrar mahallinde yani sabit eksen (kendi ekseni) etraf?nda, c) Kendisinin karargâh? olan âlemin yarar?na, d) Kendisi için belirlenmi? yere do?ru (ki bu da, ba?lang?ç noktas?na, varabilece?i en yüksek noktaya ve inebilece?i en dü?ük noktaya, do?unun ve bat?n?n en uç noktalar?na do?ru vb. ?ekillerde aç?klanm??t?r), e) Kendisi için takdir edilmi? düzen sebebiyle; yani hesaps?z, kör bir tesadüf ile de?il düzenli bir kanuna göre, f) Kendi âleminde bir istikrar ve denge meydana getirmek amac?yla, g) Sonunda sükûna erip durmas? için, h) Y?ll?k veya günlük hareketini tamamlamak üzere hareket eder (Râzî, XXVI, 71; Elmal?l?, VI, 4030; Celal Yeniçeri “Güne?”, D?A, XIV, 292). Kur’an ve hadislerdeki k?yamet tasvirlerinde güne?in mevcut düzeninin bozulmas?ndan hatta dürülüp tortop edilmesinden söz edildi?i gibi, her y?ld?z?n s?n?rl? bir ya?a sahip oldu?u da bilimsel ara?t?rmalarca ortaya konmu? bir gerçektir. Bu sebeple 38. âyet için bu sonucu ön plana ç?karan bir yorum yap?lmas? mümkündür ve bu mânay? tercih edenler olmu?tur. K?yamet vaktine hasretmeyenlerce de, bu âyete genellikle zaman veya mekân unsurlar?na göre, “kendisi için belirlenmi? zamana kadar; yerde veya yere do?ru” tarz?nda anlamlar verilmi?tir. Elmal?l? bu konuda ?u hususa dikkat çeker: Bu cereyan? güne?in yaln?z mekânda hareketi diye anlamamal?, mekânla ve zamanla ilgili bütün etki, sonuç ve durumlar?yla varl???n? sürdürmesi mânas?nda anlamal?d?r. Meselâ ???k ve ?s? yaymas? da onun bir cereyan?d?r (VI, 4029-4030). Kanaatimizce bu âyete Elmal?l?’n?n bu yakla??m?na göre ve günümüz güne? astronomisi ara?t?rmalar?nda yap?lan tesbitler de göz önüne al?narak mâna verilmesi uygun olur. Zira bu yakla??m güne?in dönme hareketinin yan? s?ra, çekirde?inde enerji üretmesini, “spikül” (i?necik) ad? verilen f??k?rt?lar?n yükselmesini, f??k?rmalar (güne? yüzeyinde ?erit biçimli gaz ak?mlar?), püskürmeler (genellikle renkküre beneklerinde zaman zaman ortaya ç?kan âni parlamalar) vb. güne? olaylar?n? da kapsam?na al?r. Bu sebeple meâlde güne?in fonksiyonlar? ve var olu? hikmeti dikkate al?narak ilk cümle, “Güne? kendisine ait yerle?ik bir düzene göre hareket eder” ?eklinde tercüme edilmi?tir. Bu yorum Rahmân sûresinin 5. âyetindeki ifadeyle uyumludur. Güne?in ömrünü tamamlamas? ve bununla ortaya ç?kacak sonuçlar da esasen bu düzenin ve ince hesab?n bir parças?d?r.
Öte yandan, 38. âyette geçen tecrî fiilinin “döner” ?eklinde anla??lmas?, bu kelimenin sözlük anlam?na uygun oldu?u gibi güne?le ilgili bilimsel tesbitlere de ayk?r? de?ildir. Zira güne? magnetik alan? olan ve kendi çevresinde dönen bir gök cismidir. ?u var ki yava? dönen bir gök cismi oldu?u için –çok h?zl? dönen ve bu sebeple son derece bas?k küremsi (sferoit) bir ?ekil alan baz? y?ld?zlar?n aksine– güne?in bas?kl??? önemsenmeyecek kadar küçüktür ve düzgün küresel bir yap?ya sahiptir. Dönme periyodu, ekvator bölgesinde 25 gün, kutup bölgesinde 35 gün olarak hesaplanm??t?r (Patrick Martinez, I, 9; William J. Kaufmann III – Neil F. Comins, s. 206, 212). Belirtilen fiilin “dönme” anlam?, güne? sisteminin içinde yer ald??? Samanyolu galaksisinin kendi merkezi etraf?nda dönmesini de hat?ra getirmekle beraber bu, uzak ihtimale dayal? bir yorum olur. Bu fiilin sözlük anlamlar? dikkate al?narak “ak?p gider” ?eklinde anla??lmas? da mümkündür. Bu mânay? esas alan baz? yazarlar 38. âyetin yorumu çerçevesinde ?öyle bir görü?e yer verirler: “Herhalde güne?in bu tayin edilmi? ak?p gitme hareketiyle Herkül tak?m y?ld?z?na do?ru gidi?i, yani Samanyolu içerisindeki saatte 72.000 km. h?zla 250 milyon y?lda tamamlad??? hesaplanan bir dönü?ü kastedilmi?tir” (Celal Yeniçeri, “Güne?”, D?A, XIV, 292). Kanaatimize göre bu âyette geçen tecrî fiiline “ak?p gider” anlam? verilip bu hareket Herkül tak?m y?ld?z?na do?ru gidi? ?eklinde yorumland??? takdirde, bu ba?lamda ?ems kelimesini de “güne? sistemi” ?eklinde anlamak uygun olur. Zira yakla??k dairesel bir yörüngede ve 250 milyon y?lda tamamland??? belirlenen bu hareket do?rudan güne?e de?il güne? sistemine aittir ve dünyam?z da bu hareketin içindedir; güne? sisteminin yerin olu?umundan beri bu ?ekilde on dokuz dönü? yapt??? hesaplanm??t?r.
38. âyetin son cümlesinde, üzerinde dü?ünmemiz istenen konunun ana temas? veciz bir biçimde ifade edilmekte, ak?llara durgunluk veren bu mükemmel i?leyi?in ve ince hesaplar?n, çok güçlü ve her ?eyi bütün ayr?nt?lar?yla bilen yüce Allah taraf?ndan belirlendi?i, ölçülerini O’nun koydu?u belirtilmektedir (Zemah?erî, III, 286).
39. âyetteki menâzilin tekili olan menzil kelimesinin sözlük anlam? “inilecek yer, durak”t?r. Dünya etraf?nda hareket ederken ay?n ???k alan yüzünün dünyadan görünü?ü bir günden di?erine gözle farkedilecek ?ekilde de?i?ir. Ay?n gökyüzündeki hareketi için, her biri bir günlük yola kar??l?k gelmek üzere 13’er derecelik yaylardan olu?an 28 menzil tesbit edilmi? olup Araplar bu menzillere ayr? ayr? isimler vermi?lerdir. Ay, yirmi dokuz gün oldu?unda bir, otuz gün oldu?unda iki gece görünmez. Buna göre ad? belirlenen menzillerin say?s? 28’dir (bk. Zemah?erî, III, 286-287; Muammer Dizer, “Ay”, D?A, IV, 183). Ay?n yer ve güne?e oranla konumundan ileri gelen bu periyodik olay?n yakla??k birer haftal?k sürelere göre incelenmesi neticesinde ay?n dünyadan de?i?ik görünümlerine ay?n safhalar? (evreleri) denmi?tir. Bu evreler yeni ay, ilk dördün, dolunay ve son dördün diye an?l?r. Âyette bu evrelerin kastedildi?i de dü?ünülebilir. Yine bu âyetteki “Sonunda hurma salk?m?n?n (a?açta kalan) y?llanm?? sap? gibi olur” benzetmesi tefsirlerde genellikle ?öyle aç?klanm??t?r: “Urcûn” kelimesi hurma salk?m? kesildikten sonra bu salk?m?n a?açta kalan sap?n? ifade eder (?bn Â?ûr, XXIII, 22); bu odunumsu sap y?lland???nda incelir, e?rilir ve sarar?r. Âyette ay?n durumu bu üç aç?dan ona benzetilmi?tir. “Eski” anlam?na gelen kadîm s?fat? bu tür nesneler için üzerinden en az bir y?l geçme durumlar?nda kullan?ld??? için (Zemah?erî, III, 286-287) meâlde “y?llanm??” ?eklinde tercüme edilmi?tir (bu s?fat?n her ?ey hakk?nda üzerinden bir y?l geçme ölçütüne ba?lanamayaca?? yönündeki bir aç?klama için bk. Râzî, XXVI, 72-73; bunu “kuru” ?eklinde ifade etmek de mümkündür, Taberî, XXIII, 6-7).
40. âyetin “Ne güne?in aya yeti?ip çatmas? uygundur” anlam?ndakicümlesiyle, güne?in ve ay?n dünya ve insanlar için büyük önemi ve güçlü etkileri bulunmakla beraber, bunlar?n kendileri için belirlenen düzenin d???na ç?kamayacaklar?, hepsinin Allah Teâlâ’n?n iradesine ve belirledi?i yasalara tâbi olduklar? vurgulanmaktad?r. Bu cümle için “Birinin ????? di?erininkine benzemez”, “Biri do?du?unda di?erinin ????? kalmaz” gibi yorumlar da yap?lm??t?r (bk. Taberî, XXIII, 7-8; ?evkânî, IV, 424). “Yeti?me” anlam?na gelen fiilin güne? hakk?nda kullan?lmas?n?n sebebi, ay?n yörüngesini bir ayda katetmesi, dünyan?n güne? etraf?ndaki dönü?ünü ise bir y?lda tamamlamas? olabilir (Zemah?erî, bu kar??la?t?rmay? o günün bilgilerine göre “güne?in kendi yörüngesini bir y?lda katetmesi” ?eklinde verir; III, 287). Bu âyetin “ne de gece gündüzü geçebilir” anlam?na gelen k?sm? için Râzî’nin tercih etti?i yorum burada gecenin ay?, gündüzün de güne?i temsil etmesi esas?na dayal?d?r; buna göre kastedilen anlam ?udur: Ay?n gücü ve etkisi güne?in gücüne ve etkisine bask?n gelemez (iki cümlenin yap?s? ve içeri?iyle ilgili izahlarla birlikte bk. XXVI, 73).
Bu âyetin “Her biri bir yörüngede yüzüp gider” diye tercüme edilen son cümlesinde geçen felek kelimesi bir astronomi terimi olarak “y?ld?zlar?n döndü?ü yer” anlam?na gelir. Bu âyette ve Enbiyâ sûresinin 33. âyetinde geçen felek kelimesiyle gök cisimlerinin üzerinde döndü?ü yer veya yörüngelerinin kastedildi?i yorumlar? yap?lm??t?r. Bu cümleye “Hepsi, bir felek içinde yüzüp gider” ?eklinde mâna verildi?i takdirde felek kelimesi, galaksi (gökada) ?eklinde yorumlanabilir (bu kelimenin etimolojisi ve müslüman filozoflar?n ve astronomlar?n?n bu konudaki dü?ünceleri hakk?nda bilgi için bk. ?lhan Kutluer, “Felek”, D?A, XII, 303-306; ünlü müfessir Râzî’nin, bu konudaki tasavvurlar? ve –kendi dönemindeki– astronomi bilginlerinin baz? görü?lerine yöneltti?i ele?tiriler için bk. XXVI, 75-77; ay ve güne? hakk?nda bilgi için bk. Stanley P. Wyatt, Principles of Astronomy, s. 115-144, 269-298; Patrick Martinez, a.g.e., I, 1-49, 107-186; William J. Kaufmann III – Neil F. Comins, a.g.e., s. 99-222; Stuart Atkinson, Astronomi, s. 4-7, 12-13).

Bu sayfayı paylaşarak bize destek olur musunuz?

TwetlePaylaşPinterestRedditTumblrLinkedin

İlginizi çekebilir


Hakkında

© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz (eski adıyla kuransitesi.com) kişisel blog sitesidir. Tüm Hakları Saklıdır.