Sizin En Hayırlınız Kur'ân-ı
Öğrenen ve Öğreteninizdir. (Hadis)
Kur'an-ı Kerim

Geri Dön

Mürselat Suresi okunuşu ve anlamı (Mürselât Sûresî)

وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا (١)

﴾1﴿

Diyanet: And olsun ki, ard arda gönderilenlere, ﴾1﴿

Diyanet Vakfı: Yemin olsun, (iyiliklerle) birbiri peşinden gönderilenlere; ﴾1﴿

E. Hamdi Yazır: Andolsun birbiri ardınca gönderilenlere, ﴾1﴿

فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا (٢)

﴾2﴿

Diyanet: Kasırga gibi esenlere, ﴾2﴿

Diyanet Vakfı: Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara; ﴾2﴿

E. Hamdi Yazır: Büküp devirenlere, ﴾2﴿

وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا (٣)

﴾3﴿

Diyanet: Hakkıyla yayanlara, ﴾3﴿

Diyanet Vakfı: (Hakikat ve hayırları) yaydıkça yayanlara; ﴾3﴿

E. Hamdi Yazır: Yaydıkça yayanlara, ﴾3﴿

فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا (٤)

﴾4﴿

Diyanet: Hakkıyla ayıranlara, ﴾4﴿

Diyanet Vakfı: (Hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara; ﴾4﴿

E. Hamdi Yazır: Seçip ayıranlara, ﴾4﴿

فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا (٥)

﴾5﴿

Diyanet: Öğüt bırakanlara, ﴾5﴿

Diyanet Vakfı: Öğüt telkin edenlere; ﴾5﴿

E. Hamdi Yazır: Bir öğüt bırakanlara, ﴾5﴿

عُذْرًا أَوْ نُذْرًا (٦)

﴾6﴿

Diyanet: Özür ya da uyarı olmak üzere ﴾6﴿

Diyanet Vakfı: (Allah'a yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için. ﴾6﴿

E. Hamdi Yazır: Gerek özür için olsun, gerek uyarı için, ﴾6﴿

إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ (٧)

﴾7﴿

Diyanet: Size vadolunan şey (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. ﴾7﴿

Diyanet Vakfı: Bilin ki size vadolunan şey gerçekleşecek! ﴾7﴿

E. Hamdi Yazır: Herhalde size vaad olunan kesinlikle olacaktır. ﴾7﴿

فَإِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ (٨)

﴾8﴿

Diyanet: Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman, ﴾8﴿

Diyanet Vakfı: Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman, ﴾8﴿

E. Hamdi Yazır: Hani o yıldızlar silindiği zaman, ﴾8﴿

وَإِذَا السَّمَاءُ فُرِجَتْ (٩)

﴾9﴿

Diyanet: Gök yarıldığı zaman, ﴾9﴿

Diyanet Vakfı: Gökkubbe yarıldığı zaman, ﴾9﴿

E. Hamdi Yazır: Gök yarıldığı zaman, ﴾9﴿

وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ (١٠)

﴾10﴿

Diyanet: Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, ﴾10﴿

Diyanet Vakfı: Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman , ﴾10﴿

E. Hamdi Yazır: Dağlar savrulduğu zaman, ﴾10﴿

وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِّتَتْ (١١)

﴾11﴿

Diyanet: Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir). ﴾11﴿

Diyanet Vakfı: Peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur). ﴾11﴿

E. Hamdi Yazır: Elçiler, tayin edilen vakitlerine erdirildikleri zaman, ﴾11﴿

لِأَيِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ (١٢)

﴾12﴿

Diyanet: (Bu) hangi güne ertelenmiştir? ﴾12﴿

Diyanet Vakfı: (Bu alâmetler) hangi vakte ertelenmiştir? ﴾12﴿

E. Hamdi Yazır: Bunlar hangi güne ertelendiler? ﴾12﴿

لِيَوْمِ الْفَصْلِ (١٣)

﴾13﴿

Diyanet: Hüküm ve ayırım gününe. ﴾13﴿

Diyanet Vakfı: Ayırım gününe. ﴾13﴿

E. Hamdi Yazır: Hüküm gününe.. ﴾13﴿

وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ (١٤)

﴾14﴿

Diyanet: Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin. ﴾14﴿

Diyanet Vakfı: (Resûlüm!) Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin! ﴾14﴿

E. Hamdi Yazır: Bildin mi, nedir o hüküm günü? ﴾14﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (١٥)

﴾15﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾15﴿

Diyanet Vakfı: O gün (Peygamber'i ve ahireti) yalan sayanların vay haline! ﴾15﴿

E. Hamdi Yazır: O gün yalanlayanların vay haline! ﴾15﴿

أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ (١٦)

﴾16﴿

Diyanet: Biz öncekileri helâk etmedik mi? ﴾16﴿

Diyanet Vakfı: Biz, (bunlar gibi inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi? ﴾16﴿

E. Hamdi Yazır: Biz, öncekileri helak etmedik mi? ﴾16﴿

ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ (١٧)

﴾17﴿

Diyanet: Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız. ﴾17﴿

Diyanet Vakfı: Sonra arkadakileri de onların ardına takacağız. ﴾17﴿

E. Hamdi Yazır: Sonra geridekileri de onlara katarız. ﴾17﴿

كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ (١٨)

﴾18﴿

Diyanet: Biz suçlulara işte böyle yaparız. ﴾18﴿

Diyanet Vakfı: İşte biz suçlulara böyle yaparız! ﴾18﴿

E. Hamdi Yazır: Biz suçlulara böyle yaparız. ﴾18﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (١٩)

﴾19﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾19﴿

Diyanet Vakfı: O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! ﴾19﴿

E. Hamdi Yazır: O gün yalanlayanların vah haline! ﴾19﴿

أَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَاءٍ مَهِينٍ (٢٠)

﴾20﴿

Diyanet: Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı? ﴾20﴿

Diyanet Vakfı: (Ey insanlar!) Biz sizi dayanıksız bir sudan yaratmadık mı? ﴾20﴿

E. Hamdi Yazır: Biz sizi âdi bir sudan yaratmadık mı? ﴾20﴿

فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَكِينٍ (٢١)

﴾21﴿

Diyanet: Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk. ﴾21﴿

Diyanet Vakfı: İşte o suyu, sağlam bir yere yerleştirdik. ﴾21﴿

E. Hamdi Yazır: Onu sağlam bir yerde oturttuk. ﴾21﴿

إِلَى قَدَرٍ مَعْلُومٍ (٢٢)

﴾22﴿

Diyanet: Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk. ﴾22﴿

Diyanet Vakfı: Belli bir süreye kadar. ﴾22﴿

E. Hamdi Yazır: Belli bir süreye kadar. ﴾22﴿

فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ (٢٣)

﴾23﴿

Diyanet: Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz! ﴾23﴿

Diyanet Vakfı: Biz buna güç yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür! ﴾23﴿

E. Hamdi Yazır: Demek ki biçimlendirmişiz. Ne güzel biçimlendireniz biz. ﴾23﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (٢٤)

﴾24﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾24﴿

Diyanet Vakfı: O gün (hakikatleri) yalan sayanların vayhaline! ﴾24﴿

E. Hamdi Yazır: O gün yalanlayanların vay haline! ﴾24﴿

أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ كِفَاتًا (٢٥)

﴾25﴿

Diyanet: Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı? ﴾25﴿

Diyanet Vakfı: Biz, yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı? ﴾25﴿

E. Hamdi Yazır: Yeryüzünü bir tokat (toplanma yeri) yapmadık mı? ﴾25﴿

أَحْيَاءً وَأَمْوَاتًا (٢٦)

﴾26﴿

Diyanet: Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı? ﴾26﴿

Diyanet Vakfı: Dirilere ve ölülere . ﴾26﴿

E. Hamdi Yazır: Gerek diriler, gerekse ölüler için. ﴾26﴿

وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُمْ مَاءً فُرَاتًا (٢٧)

﴾27﴿

Diyanet: Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi? ﴾27﴿

Diyanet Vakfı: Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik.. ﴾27﴿

E. Hamdi Yazır: Orada yüksek yüksek dağlar oturtup da size bir tatlı su sunmadık mı? ﴾27﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (٢٨)

﴾28﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾28﴿

Diyanet Vakfı: O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! ﴾28﴿

E. Hamdi Yazır: O gün yalanlayanların vay haline! ﴾28﴿

انْطَلِقُوا إِلَى مَا كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ (٢٩)

﴾29﴿

Diyanet: Onlara şöyle denecek: "Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin." ﴾29﴿

Diyanet Vakfı: (İnkârcılara o gün şöyle denilir:) yalan sayageldiğiniz azaba doğru gidin! ﴾29﴿

E. Hamdi Yazır: (Kıyameti yalanlayanlara şöyle denir): "Haydin gidin o yalanladığınız şeye doğru." ﴾29﴿

انْطَلِقُوا إِلَى ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ (٣٠)

﴾30﴿

Diyanet: "Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur." ﴾30﴿

Diyanet Vakfı: Üç kola ayrılmış,bir gölgeğe gidin. ﴾30﴿

E. Hamdi Yazır: "Haydi gidin o üç çatallı gölgeye (cehenneme)." ﴾30﴿

لَا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ (٣١)

﴾31﴿

Diyanet: "Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur." ﴾31﴿

Diyanet Vakfı: Ki ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır. ﴾31﴿

E. Hamdi Yazır: O, ne gölgelendirir, ne alevden korur. ﴾31﴿

إِنَّهَا تَرْمِي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ (٣٢)

﴾32﴿

Diyanet: Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar. ﴾32﴿

Diyanet Vakfı: O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar. ﴾32﴿

E. Hamdi Yazır: O, saray gibi kıvılcımlar atar. ﴾32﴿

كَأَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ (٣٣)

﴾33﴿

Diyanet: Bunlar sanki birer kızıl devedir. ﴾33﴿

Diyanet Vakfı: Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir. ﴾33﴿

E. Hamdi Yazır: Sanki o kıvılcımlar, sarı sarı (erkek deve sürüleridir). ﴾33﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (٣٤)

﴾34﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾34﴿

Diyanet Vakfı: O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! ﴾34﴿

E. Hamdi Yazır: O gün yalanlayanların vay haline! ﴾34﴿

هَذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَ (٣٥)

﴾35﴿

Diyanet: Bu, konuşamayacakları gündür. ﴾35﴿

Diyanet Vakfı: Bu, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür. ﴾35﴿

E. Hamdi Yazır: Bugün, konuşamıyacakları gündür. ﴾35﴿

وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ (٣٦)

﴾36﴿

Diyanet: Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler. ﴾36﴿

Diyanet Vakfı: Onlara izin de verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler. ﴾36﴿

E. Hamdi Yazır: Kendilerine izin de verilmez ki, özür beyan etsinler. ﴾36﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (٣٧)

﴾37﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾37﴿

Diyanet Vakfı: O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! ﴾37﴿

E. Hamdi Yazır: O gün yalanlayanların vay haline! ﴾37﴿

هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ (٣٨)

﴾38﴿

Diyanet: Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır. ﴾38﴿

Diyanet Vakfı: (O zaman şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik. ﴾38﴿

E. Hamdi Yazır: Bu, işte o hüküm günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya topladık. ﴾38﴿

فَإِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ (٣٩)

﴾39﴿

Diyanet: Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun! ﴾39﴿

Diyanet Vakfı: (Azaptan kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi! ﴾39﴿

E. Hamdi Yazır: Bir hileniz varsa beni atlatın. ﴾39﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (٤٠)

﴾40﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾40﴿

Diyanet Vakfı: O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! ﴾40﴿

E. Hamdi Yazır: O gün yalanlayanların vay haline! ﴾40﴿

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ (٤١)

﴾41﴿

Diyanet: Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar. ﴾41﴿

Diyanet Vakfı: Şüphesiz (o gün) takvâ sahipleri, gölgeliklerde ve pınar başlarında, ﴾41﴿

E. Hamdi Yazır: Kuşkusuz takva sahipleri gölgeler altında ve pınar başlarındadır. ﴾41﴿

وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ (٤٢)

﴾42﴿

Diyanet: Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler. ﴾42﴿

Diyanet Vakfı: Canlarının çektiği çeşit çeşit meyveler arasındadırlar. ﴾42﴿

E. Hamdi Yazır: Canlarının çektiğinden türlü meyveler arasındadırlar. ﴾42﴿

كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (٤٣)

﴾43﴿

Diyanet: Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için." ﴾43﴿

Diyanet Vakfı: (Kendilerine:) "İşlediklerinizin karşılığı olarak şimdi âfiyetle yeyin için" (denir). ﴾43﴿

E. Hamdi Yazır: (Onlara): "Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için" (denir). ﴾43﴿

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ (٤٤)

﴾44﴿

Diyanet: Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. ﴾44﴿

Diyanet Vakfı: İşte, biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. ﴾44﴿

E. Hamdi Yazır: İşte biz güzel amel işleyenleri böyle mükafatlandırırız. ﴾44﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (٤٥)

﴾45﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾45﴿

Diyanet Vakfı: O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! ﴾45﴿

E. Hamdi Yazır: O gün yalanlayanların vay haline! ﴾45﴿

كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ (٤٦)

﴾46﴿

Diyanet: Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız. ﴾46﴿

Diyanet Vakfı: (Ey inkârcılar!) Yeyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek şu ki, sizler suçlusunuz! ﴾46﴿

E. Hamdi Yazır: Yiyin, zevklenin biraz, çünkü siz suçlularsınız. ﴾46﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (٤٧)

﴾47﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾47﴿

Diyanet Vakfı: O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! ﴾47﴿

E. Hamdi Yazır: O gün yalanlayanların vay haline! ﴾47﴿

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ (٤٨)

﴾48﴿

Diyanet: Onlara, "Rükû edin (namaz kılın)" dendiği zaman rükû etmezler. ﴾48﴿

Diyanet Vakfı: Onlar, kendilerine: "Allah'ın huzurunda eğilin!" denildiği vakit eğilmezler: ﴾48﴿

E. Hamdi Yazır: Onlara: "Rüku edin" denildiği zaman etmezler. ﴾48﴿

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ (٤٩)

﴾49﴿

Diyanet: O gün vay yalanlayanların hâline! ﴾49﴿

Diyanet Vakfı: O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! ﴾49﴿

E. Hamdi Yazır: Vay haline o gün yalanlayanların! ﴾49﴿

فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ (٥٠)

﴾50﴿

Diyanet: Onlar artık ondan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar? ﴾50﴿

Diyanet Vakfı: Onlar artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar. ﴾50﴿

E. Hamdi Yazır: Artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar? ﴾50﴿

İlginizi çekebilir


Hakkında

© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz (eski adıyla kuransitesi.com) kişisel blog sitesidir. Tüm Hakları Saklıdır.