Sizin En Hayırlınız Kur'ân-ı
Öğrenen ve Öğreteninizdir. (Hadis)
Kur'an-ı Kerim

Geri Dön

Abese Suresi okunuşu ve anlamı (Abese Sûresî)

عَبَسَ وَتَوَلَّى (١)

﴾1﴿

Diyanet: Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. ﴾1﴿

Diyanet Vakfı: (Peygamber), yüzünü ekşitti ve geri döndü. ﴾1﴿

E. Hamdi Yazır: (Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü. ﴾1﴿

أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَى (٢)

﴾2﴿

Diyanet: Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. ﴾2﴿

Diyanet Vakfı: Âmânın kendisine gelmesinden ötürü ﴾2﴿

E. Hamdi Yazır: Kendisine âmâ geldi, diye. ﴾2﴿

وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى (٣)

﴾3﴿

Diyanet: (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, ﴾3﴿

Diyanet Vakfı: Belki o temizlenecek, ﴾3﴿

E. Hamdi Yazır: Ne bilirsin, belki o temizlenecek? ﴾3﴿

أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَى (٤)

﴾4﴿

Diyanet: Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. ﴾4﴿

Diyanet Vakfı: Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek. ﴾4﴿

E. Hamdi Yazır: Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek. ﴾4﴿

أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى (٥)

﴾5﴿

Diyanet: Kendini muhtaç hissetmeyene gelince; ﴾5﴿

Diyanet Vakfı: Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince, ﴾5﴿

E. Hamdi Yazır: Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince, ﴾5﴿

فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّى (٦)

﴾6﴿

Diyanet: Sen, ona yöneliyorsun. ﴾6﴿

Diyanet Vakfı: Sen ona yöneliyorsun, ﴾6﴿

E. Hamdi Yazır: Sen ona yöneliyorsun. ﴾6﴿

وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّى (٧)

﴾7﴿

Diyanet: (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne! ﴾7﴿

Diyanet Vakfı: Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin. ﴾7﴿

E. Hamdi Yazır: Onun temizlenmemesinden sana ne? ﴾7﴿

وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَى (٨)

﴾8﴿

Diyanet: Allah'a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. ﴾8﴿

Diyanet Vakfı: Fakat koşarak sana gelen , ﴾8﴿

E. Hamdi Yazır: Ama sana can atarak gelen, ﴾8﴿

وَهُوَ يَخْشَى (٩)

﴾9﴿

Diyanet: Allah'a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. ﴾9﴿

Diyanet Vakfı: Ve (Allah'tan) korkarak gelenle , ﴾9﴿

E. Hamdi Yazır: Allah'tan korkarak gelmişken, ﴾9﴿

فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّى (١٠)

﴾10﴿

Diyanet: Ona aldırmıyorsun. ﴾10﴿

Diyanet Vakfı: Sen onunla ilgilenmiyorsun. ﴾10﴿

E. Hamdi Yazır: Sen onunla ilgilenmiyorsun. ﴾10﴿

كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ (١١)

﴾11﴿

Diyanet: Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur'an) bir öğüttür. ﴾11﴿

Diyanet Vakfı: Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür, ﴾11﴿

E. Hamdi Yazır: Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur'ân bir öğüttür. ﴾11﴿

فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ (١٢)

﴾12﴿

Diyanet: Dileyen ondan öğüt alır. ﴾12﴿

Diyanet Vakfı: Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır, ﴾12﴿

E. Hamdi Yazır: Artık dileyen onu düşünür. ﴾12﴿

فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ (١٣)

﴾13﴿

Diyanet: O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. ﴾13﴿

Diyanet Vakfı: O, değerli sahifelerdir, ﴾13﴿

E. Hamdi Yazır: O, değerli sahifelerdedir. ﴾13﴿

مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ (١٤)

﴾14﴿

Diyanet: O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. ﴾14﴿

Diyanet Vakfı: Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde, ﴾14﴿

E. Hamdi Yazır: Yüksek tutulan tertemiz sahifelerde. ﴾14﴿

بِأَيْدِي سَفَرَةٍ (١٥)

﴾15﴿

Diyanet: O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. ﴾15﴿

Diyanet Vakfı: Kâtiplerin ellerindedir , ﴾15﴿

E. Hamdi Yazır: Yazıcıların ellerindedir, ﴾15﴿

كِرَامٍ بَرَرَةٍ (١٦)

﴾16﴿

Diyanet: O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. ﴾16﴿

Diyanet Vakfı: Değerli ve güvenilir katiplerin. ﴾16﴿

E. Hamdi Yazır: Değerli, iyi yazıcıların. ﴾16﴿

قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ (١٧)

﴾17﴿

Diyanet: Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o! ﴾17﴿

Diyanet Vakfı: Kahrolası insan! Ne inkârcıdır! ﴾17﴿

E. Hamdi Yazır: O kahrolası insan, ne nankör şey. ﴾17﴿

مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ (١٨)

﴾18﴿

Diyanet: Allah, onu hangi şeyden yarattı? ﴾18﴿

Diyanet Vakfı: Allah onu neden yarattı? ﴾18﴿

E. Hamdi Yazır: O yaratan onu hangi şeyden yarattı? ﴾18﴿

مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ (١٩)

﴾19﴿

Diyanet: Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi. ﴾19﴿

Diyanet Vakfı: Bir nutfeden (spermadan) yarattı da ona şekil verdi. ﴾19﴿

E. Hamdi Yazır: Bir damla sudan, onu yarattı da biçime koydu. ﴾19﴿

ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ (٢٠)

﴾20﴿

Diyanet: Sonra ona yolu kolaylaştırdı. ﴾20﴿

Diyanet Vakfı: Sonra ona yolu kolaylaştırdı. ﴾20﴿

E. Hamdi Yazır: Sonra ona yolunu kolaylaştırdı. ﴾20﴿

ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ (٢١)

﴾21﴿

Diyanet: Sonra onu öldürdü ve kabre koydu. ﴾21﴿

Diyanet Vakfı: Sonra onun canını aldı ve kabre soktu. ﴾21﴿

E. Hamdi Yazır: Sonra onu öldürdü de kabre koydurdu. ﴾21﴿

ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ (٢٢)

﴾22﴿

Diyanet: Sonra, dilediği vakit onu diriltir. ﴾22﴿

Diyanet Vakfı: Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir. ﴾22﴿

E. Hamdi Yazır: Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltir. ﴾22﴿

كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ (٢٣)

﴾23﴿

Diyanet: Hayır, hayır o, Allah'ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (İman etmedi.) ﴾23﴿

Diyanet Vakfı: Hayır! (İnsan) Allah'ın emrettiğini yapmadı. ﴾23﴿

E. Hamdi Yazır: Hayır hayır, doğrusu o, hiç Allah'ın emrini tam yerine getirmedi, ﴾23﴿

فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَى طَعَامِهِ (٢٤)

﴾24﴿

Diyanet: Her şeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın! ﴾24﴿

Diyanet Vakfı: İnsan, yediğine bir baksın! ﴾24﴿

E. Hamdi Yazır: Bir de o insan yiyeceğine baksın. ﴾24﴿

أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا (٢٥)

﴾25﴿

Diyanet: Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık. ﴾25﴿

Diyanet Vakfı: Yağmurlar yağdırdık, ﴾25﴿

E. Hamdi Yazır: Biz o suyu bol bol döktük. ﴾25﴿

ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا (٢٦)

﴾26﴿

Diyanet: Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık! ﴾26﴿

Diyanet Vakfı: Sonra toprağı göz göz yardık, ﴾26﴿

E. Hamdi Yazır: Sonra toprağı nasıl da yardık. ﴾26﴿

فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا (٢٧)

﴾27﴿

Diyanet: Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. ﴾27﴿

Diyanet Vakfı: Bu suretle orada ekinler bitirdik, ﴾27﴿

E. Hamdi Yazır: Bu suretle orada ekinler bitirdik. ﴾27﴿

وَعِنَبًا وَقَضْبًا (٢٨)

﴾28﴿

Diyanet: Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. ﴾28﴿

Diyanet Vakfı: Üzümler ,yoncalar , ﴾28﴿

E. Hamdi Yazır: Üzümler, yoncalar, ﴾28﴿

وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا (٢٩)

﴾29﴿

Diyanet: Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. ﴾29﴿

Diyanet Vakfı: Zeytinlikler, hurmalıklar , ﴾29﴿

E. Hamdi Yazır: Zeytinlikler, hurmalıklar, ﴾29﴿

وَحَدَائِقَ غُلْبًا (٣٠)

﴾30﴿

Diyanet: Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. ﴾30﴿

Diyanet Vakfı: İri ve sık ağaçlı bahçeler, ﴾30﴿

E. Hamdi Yazır: İri ve sık ağaçlı bahçeler, ﴾30﴿

وَفَاكِهَةً وَأَبًّا (٣١)

﴾31﴿

Diyanet: Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. ﴾31﴿

Diyanet Vakfı: Meyveler ve çayırlar bitirdik. ﴾31﴿

E. Hamdi Yazır: Meyveler, çayırlar bitirdik. ﴾31﴿

مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ (٣٢)

﴾32﴿

Diyanet: Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. ﴾32﴿

Diyanet Vakfı: (Bütün bunlar) sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir. ﴾32﴿

E. Hamdi Yazır: Siz ve hayvanlarınız faydalansın diye. ﴾32﴿

فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ (٣٣)

﴾33﴿

Diyanet: Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. ﴾33﴿

Diyanet Vakfı: Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, ﴾33﴿

E. Hamdi Yazır: Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde, ﴾33﴿

يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ (٣٤)

﴾34﴿

Diyanet: Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. ﴾34﴿

Diyanet Vakfı: İşte o gün kişi kardeşinden, kaçar. ﴾34﴿

E. Hamdi Yazır: O gün kişi kaçar, kardeşinden... ﴾34﴿

وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ (٣٥)

﴾35﴿

Diyanet: Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. ﴾35﴿

Diyanet Vakfı: Annesinden, babasından, ﴾35﴿

E. Hamdi Yazır: Anasından , babasından.. ﴾35﴿

وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ (٣٦)

﴾36﴿

Diyanet: Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. ﴾36﴿

Diyanet Vakfı: Eşinden ve çocuklarından . ﴾36﴿

E. Hamdi Yazır: Eşinden ve oğullarından. ﴾36﴿

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ (٣٧)

﴾37﴿

Diyanet: Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. ﴾37﴿

Diyanet Vakfı: O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır. ﴾37﴿

E. Hamdi Yazır: Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır. ﴾37﴿

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ (٣٨)

﴾38﴿

Diyanet: O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, ﴾38﴿

Diyanet Vakfı: O gün bir takım yüzler parıl parıl, ﴾38﴿

E. Hamdi Yazır: Yüzler var ki, o gün parıl parıl, ﴾38﴿

ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ (٣٩)

﴾39﴿

Diyanet: Gülerler, sevinirler. ﴾39﴿

Diyanet Vakfı: Güler ve sevinir. ﴾39﴿

E. Hamdi Yazır: Güler, sevinir. ﴾39﴿

وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ (٤٠)

﴾40﴿

Diyanet: O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. ﴾40﴿

Diyanet Vakfı: Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş, ﴾40﴿

E. Hamdi Yazır: Yüzler de var ki, o gün tozlanmış, ﴾40﴿

تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ (٤١)

﴾41﴿

Diyanet: Onları bir siyahlık bürür. ﴾41﴿

Diyanet Vakfı: Hüzünden kapkara kesilmiştir. ﴾41﴿

E. Hamdi Yazır: Onları karanlık bürümüş, ﴾41﴿

أُولَئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ (٤٢)

﴾42﴿

Diyanet: İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır. ﴾42﴿

Diyanet Vakfı: İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır. ﴾42﴿

E. Hamdi Yazır: İşte onlardır kâfirler, haktan sapanlar. ﴾42﴿

İlginizi çekebilir


Hakkında

© 2008 - 2022 Ferdi Korkmaz (eski adıyla kuransitesi.com) kişisel blog sitesidir. Tüm Hakları Saklıdır.